ANADOLU UYGARLIĞINDA ASTROLOJİ
Anadolu köklerinde bir çok uygarlığı ve inancı toplayan bir coğrafyadır. Yüzyıllar boyunca Anadolu toprakları üzerinden gelip geçen uygarlıkların her biri bu coğrafyanın inanç bütünlüğüne bir şeyler katmıştır. Anadolu'nun bunca uygarlığın izlerini içinde taşıması, ona birleştirici bir misyon sağlıyor.
Çok tanrılı dinler, şaman inanışları ve tek tanrılı dinlerden kalan bir çok inanış Anadolu halkının günlük yaşamını belirler. Anadolu'da inançlar canlıdır ve günlük hayatı da büyük ölçüde inançlar düzenler.
Anadolu inançlarının çoğunluğu doğayla bağlantılıdır. Doğanın bir parçası olan gök cisimleri de elbette inançları oluşturan en önemli unsurlardan olmuştur. Anadolu halkı günlük çalışmalarının, göç zamanlarının, ekin-hasat zamanlarının düğün derneklerinin vaktini ayarlamak için özellikle Ay ve Güneş'ten faydalanmışlardır. Dolayısıyla bu iki gök cismi yaşamı ve inançları derinden etkiler. Ay ve güneş üzerine bir çok hikaye ve inanış kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Bu hikayeler aslında Anadolu halkının kullanmış oldukları doğal güçleri sonraki nesillere aktarma yöntemidir.
Anadolu söylencelerinin daha çok Ay ve Güneş'le ilgili olması elbette bu iki gök cisminin çıplak gözle sürekli ve rahatlıkla gözlemlenebiliyor olmasından kaynaklanır. Anadolu mitolojisinde diğer gezegenler ve onların işlevi hakkında açık bilginin pek yaygın görülmeyişi ilk olarak bu gök cisimlerini gözlemlemek ve kayıtlandırmanın daha zahmetli oluşundan kaynaklanıyor olabilir. Oysa Anadolu'da Sümerler zamanından başlayarak astronomiyle ilgili geniş çalışmalar yapıldığı, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn'ün hareketleri hakkında gözlemlere dayalı kayıtların tutulduğu, yazıtların bulunduğu ve bu bilgilere göre hem hava durumuyla hem de pratik-günlük işlerle ilgili tahminlerin yapıldığı biliniyor. Ancak Sümerler ve takipeden Anadolu (ve Mezopotamya) uygarlıkları bilindiği gibi çok tanrılı bir dinsel inanışa sahipti. Dolayısıyla astronomik çalışmalarla elde edilen bilgilerin hikayeleştirilen kısımları bir çok tanrıya ve onların güçlerine atfedilmiştir. Mezopotamya uygarlığı olan Babiller ve Asurlar keşfettikleri bu gezegenlere kendi tanrılarının isimlerini koymuşlardır. Gök cisimleri o günün inanışlarında pratik anlamlarının yanı sıra birer tanrı -tanrısal güç- olarak da görülmekteydiler. Dolayısıyla Anadolu'da genel olarak İslami -tek tanrılı- inanışın yaygınlaşmasıyla birlikte bu çok tanrılı zamanlara ait bilgiler de yavaş yavaş kullanımdan çıkartılmıştır. Astronomik araştırmaları ve kayıtları ifade etmesine rağmen isimler ve hikayeler tek tanrı inancına aykırı bir kültüre ait olmalarından dolayı kullanılmaz hale gelmiştir. Oysa astronomik olarak Anadolu, gezegenler hakkında çok daha zengin bir bilgiye sahip olmuştur.
Anadolu inançlarında ve günlük yaşantıda geçerliliğini koruyan, hala aktarılan birkaç astronomik ve astrolojik bilgi kısaca şöyle:
AY
Analdolu inanışlarında ve hikayelerinde Ay oldukça önemlidir. Anadolu halkı günlük yaşantılarındaki bir çok olayı Ay'ın harketlerine göre düzenlemiş ve bununla ilgili hikaye ve söylenceleri kullanmıştır. Özellikle tarıma elverişli bölgelerde, hasat ve ekim zamanları söz konusu olduğunda Ay'a son derece saygı duyulmuştur.
Örneğin; "Ay yeniye geçmeden tohum ekilmez", bu halk arasında ekin zamanını belirleyen, Ay'ın yörünge hareketiyle ilgili bir inançtır. Bu inanışta Yeni Ay'ın doğuşu bir uğur ve verimlilik sayılır. Aynı şekilde "Ay yeniye geçmeden tarla biçilmez" de önemli bir inanıştır. Ay, Yeni Ay fazına geçmeden, ay ortasında ekin ekmeyi ve biçmeyi uğursuz bulurlar ve buna göre ekin zamanını belirlerler.
Ay, astrolojik bilgilere göre bizim bilinçdışı yönümüzü anlatır. Elbette bu astrolojik bilgiler, astronomik gözlem ve incelemelerin sonuçlarıyla son derece uyumludur. Yani gezegenlerin bir takım gözlemlenen hareketleri dünya üzerinde belli sonuçlara neden olmaktadır. Anadolu inançlarında Ay'a bu kadar önem verilmesinin sebebini astrolojik olarak yorumlayacak olursak, Anadolu insanı bilnçdışını kullanmanın, bilinçdışıyla uyumlu bir şekilde çalışmanın gücünü keşfetmiştir denilebilir. Bilinçdışı, otomatik ilerleryen süreçlerimizi anlatır. Bilinçdışımızla uyumlu bir şekilde hareket edersek işler içgüdüsel ve otomatik bir biçimde ilerler ve kendiliğinden gelişir, büyür. Bu bilinçdışının gücüdür. Ay bilinçdışının yöneticisi olarak onunla uyumlu hareket edildiğinde işlerin zahmetsizce ve kendiliğinden düzenlenmesini ve iyi gelişmesini sağlar. Anadolu halkının Ay'a -bilinçdışına- bu kadar önem vermesi doğanın bu gücünün farkında olmalarından kaynaklanır. Yeni Ay zamanları son zamanlarda yaygın bir şekilde kullanıldığı gibi yeni dileklerin ve niyetlerin gerçekleşmesi için bir ekim zamanıdır. Bu bilgi ilk astrolojik gözlem ve bilgilerin edinilmesinden bu yana yani denilebilir ki Sümer- Babil uygarlıklarından beri Anadolu'da bilinmektedir. Yeni Ay'dan sonra Ay büyümeye yönelik hareket eder ve onunla uyumlu bir şekilde başlanılan işleri de kendisi gibi büyütür. Bilinçdışı, bu Ay fazında başlanılan işleri otomatik -bilinçsiz- şekilde büyütür, geliştirir. Buradan bilinçdışımızın bir gök cismi olan Ay'dan etkilendiği gerçeğinin Anadolu'da pratik hayatta kullanıldığını ve bunun öneminin Anadolu halkı tarafından anlaşılmış olduğunu görüyoruz.
Buna benzer, Anadolu inançları içinde Ay ile ilgili sayısız inanç vardır. Bunlardan bazıları şöyle:
*Aysız patates ekilmez.
*Aysız tütün dikilmez.
*Ay kesiminde çayır biçilmez.
*Aysız soğan ekilmez.
*Aysız tarla gübrelenmez.
*Aysız fidan dikilmez.
*Aysız yaylaya çıkılmaz.
*Aysız yayladan inilmez.
GÜNEŞ
Güneş'e de Anadolu inançlarında büyük saygı duyulur. Ancak Güneş'e yönelik inançlar Ay'la ilgili olanlardan çok daha farklı özelliktedir. Güneş ile ilgili genel inanış onun çalışmakla ve hareketle ilgili olduğudur. Çok tanrılı dinlerden kalan bir inanca göre Güneş'e karşı yatıp uyumak büyük saygısızlıktır. Başka bir hikayede benzer şekilde Güneş, insanlar çalışsın diye doğar ve dinlensin diye batarmış. İnsanlar Güneş'e tepki verip çalışmazsa Güneş kızar ve o zaman da kuraklık olurmuş.
Her iki hikayede de Güneş'le ilgili inancın karakteri bilinçli olarak çalışmayı gerektirir. Ay'la ilgili inanışlarda olduğu gibi otomatik ve kendiliğinden ilerleyen bir süreci anlatmaz Güneş'le ilgili inançlar. Bolluk, bereket ve canlılık için mutlaka bilinçli olarak çalışmayı ve hareket etmeyi zorunlu kılar. Ay, işlerin otomatik -bilinçdışı- olarak görülmesine yönelikken, Güneş işlerin bilinçli çalışmaya dayalı halledilmesini anlatır.
Astrolojik yorumlamalarda da Güneş, genel olarak bilinç ve canlılığı anlatır. Onun doğal gücünün insan üzerindeki etkisi de bu hikayelerle Anadolu halkının yaşantısını düzenleyen önemli bir unsur olmuştur.
YILDIZLAR
Anadolu inançlarına göre gökteki yıldızlarla insanlar arasında bir yazgı (alın yazısı) bağlantısı vardır. Yıldızlar insanların yazgılarıdır. Bu inançlar da gök varlıklarının birer tanrı/tanrıça olarak görüldüğü çok tanrılı dinler zamanından kalmadır.
Bu noktada çok önemli bir şeye değinmek gerek. Çok tanrılı dinlerde görülen bu güçlü tanrı ya da tanrıçalar aslında birer doğa gücüdür. Doğanın işleyişiyle ilgili bu kanunları bir karaktere, bir tipe dönüştürmek onlardan bahsetmeyi, onları anlatmayı ve gelecek nesillere aktarmayı kolaylaştırır. Bütün bu hikayeler, sığ bir bakışla değerlendirilerek anlaşılacak kadar işlevsiz değildir. Her birinin doğada işleyen gerçek bir "doğal işlevi" vardır. İşte yıldızlar böyle kadersel doğal güçleri ifade eder, "tanrı" ismi onların güçlerinin, etkilerinin büyüklüğünü anlatır.
Yıldızlarla ilgili bir Anadolu inancı şöyle söyler: "Gökte parlayan yıldızların sayısınca yazgı vardır." Yıldızlarla ilgili inançların çok daha yoğun olduğu Karadeniz bölgesinde bir çok türkünün içinde geçmekle birlikte bir Karedeniz türküsü yıldızların feleğini şöyle anlatır:
"Gökte yıldız ellidur da
Ellisi de bellidur
Kara sevda çekenun da
Gözlerinden bellidur"
Astrolojik yorumlama tekniğinde bugün de kullanılan sabit yıldızlar ve her birine ait anlamların Anadolu halkı tarafından bilinip kullanıldığını gösteren bu gibi bir çok türkü vardır.
Yıldızlarla ilgili uygulamalar bir çok halkın tarihinde görülmektedir ancak Anadoludaki uygulamaları diğerlerinden ayıran en önemli özellik, günlük hayatlarının kalbi olan tarımın da bu konuyla ilgli olmasıdır. Bugün de astrolojik yorumlama tekniğinde kullanılan kadir sistemi, Anadolu'da tarım konusundaki düzenlemeler yapılırken son derece dikkate alınır. Kadir, bir yıldızın parlaklığını dile getiren gök bilim terimidir. Anadolu'da da sıkça kullanılan bu sisteme göre yıldızın parlaklığı ne kadar yüksekse, yıldız o kadar iyi/ uğurludur. Gökyüzünün yıldızlı ve parlak olduğu gecelerden sonraki günde tarla ekmeyi uğurlu bulurlar. Parlak yıldızların -kadiri yüksek yıldızlar-, yapmış oldukları işe kesin uğur getireceğine inanırlar. Aynı şekilde, yıldızsız geceden sonra ekim yapılmaz, göçler yıldızlı gecelerde ya da böyle gecelerden sonra gelen günlerde yapılır. Düğün dernek gibi işlerde de yıldılzarın parladığı geceler tercih edilir.
Yıldızlarla ilgili inançlarda önemli bir nokta da yıldızlar feleğinin etkisinin kesin ve değişmez bir etki yarattığı inancıdır. Her bir yıldızın bir etkisi vardır, bu etki bellidir ve kaderdir, değiştirilemez. Ay ve Güneş'in hareketleriyle uyum sağlamaya çalışan yaşantı yıldızlar konusunda uyum sağlamaya dair bir şey söylemez. Anlamlar sabittir. Ancak parlak -uğurlu- yıldızların göründüğü zamanları kullanmaya çalışırlar.
Anadolu halkının bu kullanımı bugün de astrolojik yorumlama tekniğinde aynen kullanılmaktadır. Sabit yıldızlar dediğimiz yıldız etkileri, gezegen etkilerinden farklıdır ve "kadersel" olayları işaret eder. Bir yıldız ne kadar parlaksa etkisi o kadar iyi/ uğurludur.
AKREP
Türk insanı için burçlar kuşağındaki Akrep burcunun yeri biraz farklıdır. Genel olarak, nedeni tam da bilinmeyen bir sebepten, Akrep burcu Türklerce pek sevilmez. Bunun sebebi olabilecek bir bilgiye yine Anadolu mitolojisinde rastlamaktayız.
Anadolu'da insanın kötüsünü, önüne gelene kötülük edeni, acı söz söyleyip kalp inciteni akrebe benzetirler. Bunu anlatmak için "Akrep gibi" deyimi kullanılır. Oysa bir takım halk inançlarına göre akrep, eski çağlarda tanrısal nitelik taşıyan kralların hazinelerini korumakla görevliymiş. Evlerde bu yüzden bulunur, hastalık taşıyan böcekleri öldürürmüş. Görüldüğü gibi bu hikayede akrep son derece değerli ve önemli bir yere sahip.
Başka bir hikayede, akrep zehirli olduğu halde bir takım insanalara dokunmaz, onları sever ve koruyucusu olurmuş. Gökyüzündeki bir takım yıldızın ismi de olduğu, yüksek ve kutsal bir yerde bulunduğu için aslında akrep bir çok toplum tarafından uğurlu görülür.
Ancak Anadolu'ya İslamiyet'in gelmesiyle birlikte akrebe yönelik bu inançlarda bir takım değişiklikler görülüyor. İslam dininde "bütün yıkım getirenleri öldürür" anlamına gelen "küllü muzirrun yuktel" buyruğu bulunur. Buna göre zehirli bir hayvan olduğu için akrep kötü ve "yok edilmesi gerekli" bir hayvan olarak anılmaya başlar. Zamanla bu inanç kültürde derin yer edinir ve toplumsal hafızaya işler. Yani Akrep burcunun -Akrep algısının- kötü görülmesi ve sevilmemesinin kaynağının Anadolu'daki bu inanç olması çok mümkün.
Hatta İslam şairi Fuzuli'nin bir şiirinde Akrep'e dair bu tema şöyle geçmektedir:
"Üstühan-ı kellem içre kılsa akrepler vatan"
Bu dizenin anlamı "kafatasında akrepler yuva yapsa" demektir ve İslami görüşün akrep ile ilgili düşüncesini çok net ortaya koymaktadır.
Oysa Akrep burcunun daha derin niteliğini başta bahsettiğim çok tanrılı dinler zamanından kalan hikayeler daha doğru anlatmaktadır. Akrep zehirlidir ama hastalıklı olanı temizler ve bu yönüyle de sevdiği, benimsediği şeyi hastalıktan, zarardan koruyucu bir karakter taşır. Burçlar kuşağındaki Akrep'in karakteri, çok tanrılı dinler zamanından kalan hikayelerde bahsedilen şekliyle daha doğrudur.
YEDİ SAYISI
Yedi sayısıyla ilgili inançların bir çoğu eski Anadolu uygarlıklarına dayanıyor. Özellikle Sümer ve Babil uygarlıklarında astronomi, geometri ve matematik ile ilgili yapılan çalışmalar, doğa ve insan arasındaki bir çok bağlantıyı ortaya koymuştur. Astronominin de Anadolu'daki kökenleri Sümerliler zamanındaki gökyüzü gözlemlerine dayanır. Bu bilgiler o zaman gözlemlenebilme şansı olan 7 iç gezegenle ilgilidir. Bu gezegenlerin dünya üzerindeki etkileri gözlemlenerek bu gezegenlerle ilgili bir çok anlatı oluşturulmuştur. Ayrıca gökyüzünde oldukları, yüksek ve erişilmez oldukları aynı zamanda insanlar üzerinde bir takım etkilere sahip oldukları için bu gezegenlere büyük güç ve kutsallık atfedilmiş, kültürün içinde çeşitli şekillerde yer verilmiştir. 7 sayısının kutsallığının doğadaki çeşitli döngülerle birlikte en çok göksel düzenin yedi parçasıyla ilgili olduğunu düşünmek yanlış olmaz herhalde. Bu yüzden gözlemlenebilen kainatın bütünlüğü 7 sayısıyla ifade edilmektedir. Yedi kat yer, yedi kat gök, yedi bilge gibi inançlar hala varlığını Anadolu'da sürdürmektedir. Bu inaçların kaynağı da yine eski Anadolu uygarlıklarındaki astronomik gözlemlere uzanır.
Anadolu insanı yedi sayısıyla ilgili deyimleri her ne kadar bilinçli kullanmasa da yedi sayısı dilin ve kültürün içine tam anlamıyla işlemiştir. Anadolu'da kötü insan için "yedi başlı yılan", tamamen eskimiş ve mahfolmuş bir elbiseye "yedi yerinden yamalı" gibi deyimler kullanılır. 7 "bütünüyle, tamamen, külliyen" anlamına gelen, evrenin -gökteki gezegensel düzenin- bütünlüğünden gelmiş bir anlama sahiptir.
Çok tanrılı dinlerden kalma başka bir hikayede yedi bilgeden bahsedilir. Bu yedi bilge yer altında yaşamakta ve zaman zaman insanların arasına gelerek insanlara bilgeliklerinden öğretmektedirler. Bu hikayedeki yedi bilgenin de yedi gezegenle ilgisi olduğunu düşünmek mümkün. Çünkü bu hikayelere kaynaklık eden kültürlerde yedi gezegenin her biri çeşitli bilgeliklere ve güçlere sahip olarak görülür ve bir "bilge" bu anlam için çok güzel bir simgeleştirme olabilir.
Hazal Işık AÇIKEL
Kaynakça:
EYÜBOĞLU, İsmet Zeki : Anadolu İnançları / Anadolu Mitologisi İnanç- Söylence Bağlantısı, Geçit Kitabevi, İstanbul 1987
CAN, Şefik : Klasik Yunan Mitolojisi, İnklap Kitabevi, İstanbul, 1997
DÖŞER, Öner: Astrolojide Temel Kavramlar, AstroArt Astroloji ve Danışmanlık, İstanbul, 2013