MERKÜR’ÜN ZEKA TÜRÜ/TURU

Her insanın Merkür’ü elmas gibidir; işlendikçe forma giren bir pırlanta olur.

1700’lü yılların ortalarına kadar elmasın ateşten etkilenmeyeceğine, onun bir tür filozof taşı olduğuna inanılıyordu ama dönemin üst düzey zengin hanımlarından bağış olarak aldığı elmaslar üzerinde çalışan ünlü kimyacı Antonie Laurent Lavoisier deneylerinde, elmasın yanabilen bir karbon minerali olduğu keşfetti. Bu keşiften sonra elmas gözden düşmedi ama artık ona değer katan özellikleri, sadece doğada az bulunması ve kıymetli taşlar içinde en eskisi olmasıydı. Biz insanlar ise, o birçok kişinin ilgisini cezbeden elmastan daha değerliyiz; çünkü her birimiz eşsiz (biricik) olarak dünyaya geliriz. Bize birebir benzeyen tek yumurta ikizimiz olsa bile, parmak izimizden, dil izimize, ilgi alanlarımızdan, iletişim şeklimize ve daha birçok konuda farklılaştığımızı görürüz. Zira bu farklılıklarımız bizi daha da eşsiz kılar. Beyni olmadan da yaşamını sürdüren denizanalarından, en gelişmiş beyine sahip insana kadar, yeryüzündeki her canlının bir var olma nedeni vardır. Tabii bu neden, iyi ya da kötü, beynimizi ne yönde geliştirdiğimiz ve kullandığımıza göre değişir.

Zekâ: İnsanın düşünme, akıl yürütme, nesnel gerçekleri algılama, kavrama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tümüdür. (TDK)

Astrolojide ise bu saydığımız bilişsel fonksiyonlardan sorumlu gezegen Merkür’dür. Natal haritamızda bu gezegenin bulunduğu burcu, yerleşimde olduğu evi, diğer gezegenlerle olan irtibatını (Zodyak durumunu) inceleyerek, harita sahibinin idrak tarzını, düşünme, fikir yürütme, öğrenme ve öğretme şeklini, nasıl iletişim kurduğunu, ne tür bir zekaya yatkın olduğunu anlayabiliriz. Merkür’ü birinci evde ve Akrep burcunda olan herkes için “konsantrasyonu yüksek, sezgileri güçlü, araştıran ve derine inen, çok iyi odaklanan, az ama öz konuşan” biri olabileceği konusunda, genel bir yorum yapabiliriz. Fakat, kişinin bu özelliklerini hangi alanlarda kullanacağını, kullanırken başka hangi yeteneklerinden destek alacağını, kafasında tasarlama ve fikirlerini hayata geçirme konusunda nelerden etkileneceğini ve bunu ne şekilde yapacağını, kişiye özel olan her bir haritanın detayına inerek anlayabiliriz. Mesela; iki farklı kişinin haritasında Merkür, birinci evde ve Akrep burcunda, aynı yerleşime sahip, fakat farklı gezegenlerle irtibat kurabilir. Birinde, Merkür ile Venüs uyumlu açıdadır ve kişiye, “duygusal, anlayışlı, artistik, yaratıcı düşünme becerileri” verirken, aynı ev ve burç yerleşimine sahip diğer kişinin Merkür’ü, Venüs değil de Satürn ile uyumlu açıdaysa, kişiye “soğukkanlı, ciddi, sayısal zekaya ve bilimsel konulara yatkınlık gibi” özellikler verecektir. Ama var olan her yetenek, fark edilip beslendikçe, üzerinde çalışıldıkça, emek verildikçe daha çok gelişir, yoksa yerinde saymaya ya da körelmeye mahkûmdur. Vaktinde incelenen bir Merkür de potansiyelimizi açığa çıkarmanın etkili bir yolu olabilir.

Kalıtsal faktörler, çevre koşulları (aile ortamı, sosyal çevre, okul hayatı, çalışma ortamı, içinde bulunduğumuz kültür vb faktörler) zihinsel işleyişimizin şekillenmesinde etkilidir. Hatta uzmanlara göre bu öğrenme ve gelişim süreci, anne karnında başlar. Annenin, hamilelikte beslenmesi, duygu durumu (stres ya da mutluluk anında salgıladığı hormonlar), bebekle ve çevresiyle iletişimi gibi faktörlerin zekâ üzerinde etkili olduğu düşünülür.

Zihinsel işleyişimize tesir eden onca etkenin yanında, zekâ türlerinden de bahsetmek gerekir. Prof. Howerd Earl Gardner’ın “Çoklu zekâ kuramı” da insanların tek tip zekaya sahip olmadıklarını, “uzamsal, sözel, mantıksal-matematiksel, kin estetik, müziksel, içsel, sosyal, doğasal, varoluşsal” gibi farklı boyutlarıyla ele almak gerektiğini savunmuştur. Profesör Garder, bu görüşüyle standart ve genel ölçüm yapan IQ testlerini eleştirmiştir.

Bir an Dünya’daki herkesin aynı özelliklere, yeteneklere, bakış açılarına, akıl yürütme şekline sahip olduğunu düşünelim. Bu doğrultuda, yeryüzündeki birçok kişi mühendis, mimar gibi mesleklere yönelseydi ve sadece inşa etmeye odaklansaydı, ya da tam tersi herkes sanata meyilli olsaydı ve sadece sanatsal yeteneklerini ön plana çıkarsaydı, evrende bu kadar çeşitlilik olur muydu? Mesela, inşa etmenin içinde bile sanat, hayal gücü, yaratıcılık, estetik vardır, bunları çıkardığımızda bütün yapılar birbirinin aynı olmaz mıydı?  Farklı birçok yetenek bir araya gelerek, öncü olan yeteneğe, geri planda hizmet eder.

Bazı ülkeler erken yaşlarda çocukların zeka türlerine göre eğitim seçenekleri sunarken, bazı ülkeler de “resim, müzik” gibi dersler “matematik, fen bilimleri” gibi derslerden daha  az önemsenir ve sayısal zekaya sahip olmayan öğrencilerin, diğer yeteneklerinin üzerinde durulmaz.  Kimi insanlar ise “on parmağında on marifet” sözünün vücut bulmuş halidir. Öyle ya da böyle, hepimizin en iyi şekilde ortaya koyacağı, kendine veya topluma fayda yaratacağı bir özelliği vardır. Önemli olan sadece keşfedip, üzerine gitmektir. Bu farkındalığa erişmenin birçok yolu olabileceği gibi doğum haritamızı detaylı incelemek de bu yollardan biridir.

Yükselen burcumuz temel motivasyonumuzu, Güneş’imiz kendimizi en iyi göstereceğimiz alanları, Venüs’ümüz yeteneklerimizi gösterebilirken, Merkür’ümüz de zekamızın işleyiş şekli hakkında bilgi verecektir.

Gardner’in, “çoklu zekâ kuramı” üzerinden örnek verirsek; Başak, Boğa ya da Oğlak burçları “mantıksal-matematiksel” zekaya işaret edebilirken, toprak elementi oldukları için “doğasal zekâ” türünü de içlerinde barındırır. Değişken nitelikteki burçlar ise çok yönlü düşünmeyi, esnek olmayı, değişimlere kolay adapte olmayı anlattığı için “uzamsal zekâ” türüne girebilir.

Su elementi burçlar “müziksel-ritmik” zekâ ya da “kişisel-içsel” zekaya işaret ederken, hava elementi burçlar “sosyal zekâ” ya da “sözel-dilsel” zekayı anlatabilir. Veyahut bir ateş elementi “kin estetik” zekayı gösterebilir.

Merkür’ün, haritamızda hangi burçta, hangi evde olduğuna ve diğer gezegenlerden aldığı açılara göre, bu zekâ türlerinden bir ya da birçoğunu barındırabiliriz. Dahiyane bir beyne sahip olan, mimar, mühendis, mucit, matematikçi, filozof, müzisyen, heykeltıraş ve ressam Leonardo da Vinci, çok iyi bir doğa gözlemcisi olduğu için, kuşların uçuşundan ilham alarak, kas gücüyle uçabilen ilk hava aracının planını çizdi. Ya da insan anatomisini inceleyerek, ilk mekanik robotu tasarladı. Veya sanata ilgisini, matematik bilgisiyle harmanladığı için, klavyeli bir müzik enstrümanını çizimlerine aktarabildi. Peki acaba doğum haritası, ona bunları vaat ediyor muydu?

 

 

Doğum haritasında Yay burcunun yükselmesi Vinci’nin, felsefi üst bilgiye yönelme, genişleme, büyüme, ilerleme, aydınlanma, keşfetme, yaratıcı ve çok yönlü düşünme, yüksek bilince yolculuk etme enerjisi ile yaşama geldiğini gösteriyor.

Yükselen yöneticisi Jüpiter, haritada yönetici olduğu burçta ve asaletli durumda. Gezegenin bu yerleşimi, sanatçının kendinde var olan enerjiyi, su elementine has hayal gücü, empatik bakış açısı, şairane, estetik, sanatsal yetenekleri ve bilgi birikimiyle, en çok üçüncü ev konularında ve kolaylıkla sarf edeceğine işaret ediyor (eğitim, öğrenme, öğretme, iletişim, yazma, çizme, zihinsel aktiviteler, yakın çevre, seyahatler vb). Bunun yanında, dik açı olarak Jüpiter-Venüs karesi gözümüze çarpıyor olsa da iki iyicil gezegen arasında gerçekleştiği için, ayrıca Venüs’ün Balık burcunda yücelme ve üçlü yöneticiliği ile bir ağırlama söz konusu olmasından dolayı, sert bir etkinin yumuşadığını görürüz. Jüpiter’in büyüteç vazifesi ile Venüs’ün sunduğu yeteneklerdeki vaadi birleşince, maharetlerde abartılı bir büyüme olarak düşünebiliriz. İlaveten, Jüpiter ve yükselen derecesi arasında, minör bir etkiye sahip olsa da yaratıcı, dahiyane becerileri anlatan, iki göstergenin özelliklerini birleştiren kintil (72°) açının gerçekleştiğini görürüz. Ayrıca ASC derecesi ile Uranüs arasında oluşan bi-kintil (144°) açı da sanatçının, üst bilincindeki sıra dışı duygularını, yapıtlarıyla icra etmek olarak ortaya çıkabilir. Uranüs ile paralel olan Arcturus sabit yıldızı ise bu sıra dışı yeteneğin katmerlenmesine destek vermiş olmalı ki ağlarken aynı zamanda gülebilen Mona Lisa, soyut hislerin, somut bir eserde şaşırtan yansımasıydı.

Ünlü dahi, tüm bu özellikleri ile kendini gerçekleştirirken, en çok görünür olduğu alan ise beşinci ev konuları olacaktır. Çünkü bir haritada Güneş’in yerleşimi, ışığımızın en çok parladığı, kendimizi tanıtmak istediğimiz, yönetme becerilerine sahip olduğumuz konuları anlatır. Bu haritada Güneş, Venüs yönetimindeki Boğa burcunda ve beşinci ev girişindedir. Güneş, dokuzuncu evde ve Terazi burcundaki Neptün’le bi-kintil açı yapmaktadır. Venüs’ün üst oktavı olarak görülen Neptün’ün, yine Venüs ile üçgeni de bir ahenk yaratmaktadır. Bu da Vinci’nin sanatsal imgeleme, felsefi, soyut düşünme ve ilhamsal bilgiyi Neptün’den alıp, Güneş’in bulunduğu burcun ve evin doğasında olan, estetik, zevkler, artistik yetenekler, severek icra edilen hobiler gibi temaları birleştirip şekillendirerek, ideallerini  kalıcı hale getirip  görünür olacağını anlatır ki yıllar boyu  sanatçının birçok alanda çalışması olmasına rağmen,  resmettiği “Son Akşam Yemeği” gibi meşhur eserleri, onun ressam yönüyle daha çok ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Zira Güneş’le paralel Ras Alhague sabit yıldızı da ona, muhteşem bir gözünde canlandırma yeteneği ile sanatını kusursuz bir şekilde eskizlerine ve tuale dökme başarısı sunmuş olmalı.

Sadece resim yeteneğini değil, küçük yaşlarda lir çaldığını, mekanik davul ve viola organista adında enstrüman çizimleri olduğunu da söylemek gerekir. Bu yetenekler, teknik detaylarıyla daha sonralarda üretilecek olan enstrümanlara ilham verecek nitelikte bir müzik ve matematik bilgisi gerektiriyordu.

Haritadaki Ay’a da kısaca bir göz atacak olursak; üçüncü evin içinde, üçlü yöneticiliğe sahip olduğu Balık burcundadır. Mistik, sanatsal, duyarlı, empatik, şiirsel, fedakâr, affedici, sezgisel temaların öne çıkmasıyla, beslendiği ruhsal ihtiyaçları ve duygusal güvenlik arayışının ne yönde olacağı konusunda fikir veriyor. Ay-Uranüs üçgeni, güçlü, sıra dışı, yaratıcı yeteneklere vurgu yapıyor. Ayrıca Ay’ın yükselen ve alçalan derecesine yaptığı kare açı ise duygusal gelgitlerini, hissi, iç-güdüsel, ani tepkiler vermeye yatkın yanını anlatıyor. Merkür ve Ay’ın aversiyon (birbirini görmeyen) pozisyonda olması, sebebini kendinin bile anlayamadığı, içsel karmaşalar yaşayabileceğine işaret ediyor.

HARİTANIN ELEMENT VE NİTELİK ANALİZİ

ASC: Ateş elementi ve değişken nitelik (Yay burcu) +3 puan

MC: Hava elementi ve öncü (Terazi burcu) +1 puan

GÜNEŞ: Toprak elementi ve sabit nitelik (Boğa burcu) +3 puan

AY: Su elementi ve değişken nitelik (Balık burcu) +3 puan

MERKÜR: Ateş elementi ve öncü nitelik (Koç burcu) +1 puan

VENÜS: Toprak elementi ve sabit nitelik (Boğa burcu) +1 puan

MARS: Hava elementi ve sabit nitelik (Kova burcu) +1

JÜPİTER: Su elementi ve değişken nitelik (Balık burcu) +1 puan

SATÜRN: Hava elementi ve öncü nitelik (Terazi burcu) +1 puan

 

ATEŞ: 4 puan               DEĞİŞKEN: 7 puan

TOPRAK: 4 puan         ÖNCÜ: 3 puan

HAVA: 3 puan             SABİT: 5 puan

SU: 4 puan

Sonuç olarak, harekete geçme, enerjik olma (ateş), şekil verme, somutlaştırma (toprak), ilhamsal, estetik, sanatsal yüksek duygular (su), yaratıcı fikir ve düşünceleri (hava) sembolize ederken, elementlerin de eşit ve dengeli dağılımda olduğunu görüyoruz.

Değişken niteliğin yüksek çıkması ise; Vinci’nin, çok yönlü, aynı anda birçok işi yürütebilen, esnek, değişimlere adapte olabilen bir yapıda olduğunu anlattığı gibi, gölge yanına çekilirse kararsız, huzursuz, sıkılgan ve sürekli değişim isteğinde olabileceğini de anlatıyor.

Leonardo da Vinci’nin, davranışlarının temelindeki enerjiye, var olan yeteneklerine ve bunları ortaya koyacağı alanlara genel bir bakış attıktan sonra, haritasındaki Merkür’ü de detaylıca incelemekte gerekir. Zira bizde var olan her şeyi hayata geçirebilmek için ilk başta hareketlerimizi, tavırlarımızı, düşüncelerimizi, yazılı ve sözlü iletişimizi ve bunları nasıl bir yolla ifade edeceğimizi belirleyen, yönlendiren, komut veren bir zekâya ihtiyacımız vardır. Mesela bütün bebekler yuvarlanır, emekler, iki ayağının üzerinde yürümeye çalışır, ardından da koşabilir. Ve bu hemen hemen her canlıya has evrimsel bir süreçtir. Ama var olan koşma becerisini, düzenli çalışarak, kas gücünü arttırıp, bir maraton şampiyonasında kullanmak ise, beynin yeteneği yönlendirme şekline girer. ’Ay periyodu’ içerisinde yer alan 0-4 yaş arası bilinçsiz, güdüsel davranışlarımız, 4-14 yaş arası ‘Merkür periyodu’ ile daha mantık çerçevesine oturmaya başlayacaktır. Tam bu dönemde ebeveynlerin, çocuğun becerilerini fark edip yönlendirmesi isabetli olabilir.

Rönesans dönemine damgasını vuran Vinci’nin doğum haritasında Merkür, 9° Koç burcunda, dördüncü ev girişinde ve peregrin durumdadır. Merkür’ün peregrin olmasından yola çıkarak onun, aile olmak ya da ailevi konulara karşı yabancılık çektiği çıkarımını yapabiliriz. Gezegenin, Koç burcundaki yerleşimi ise öncü, yaratıcı, kafasına koyduğunu yapmak için harekete geçen ‘kinestetik zekâ’ türüne örnek olabilir. Eylemlerin işleyiş şeklini gözlemlemekten hoşlanan, gözlemlerini de cesurca ve aktif bir şekilde uygulamaya döken, belki de keşfettiği her yeni şeyde çocukça sevinip heyecanlanan biri olması muhtemel. Merkür’ün Plüton ile üçgeni, düşüncelerinin çok güçlü, enerjik, tutkulu, etkileyici türde olabileceğini, bu açının sekiz ve dördüncü evler arasında gerçekleşmesi ise fikirleriyle ölümsüzleşeceğini ya da ölümünden sonra fikirleriyle anılacağını anlatabilir. Haritanın 4/10 aksında oluşan Satürn-Merkür karşıtlığı ise belki de hayatı boyunca en çok zorluk çekip, uğraşacağı konuları anlatıyor. Tabii ki bu iki gezegenin bulundukları evler ve yönettikleri yaşam alanları da bu zorluklardan nasibini alacaktır. (ailevi konular, toplumdaki pozisyonu, işi, iletişimde olduğu insanlar, ilişkileri, açık düşmanlar, maddi zorluklar vs)

Merkür’ü daha ziyade bilişsel fonksiyonları açısından inceleyecek olursak, geri hareketteki Satürn ile karşıtlığı üzerinde çalıştığı fikirler konusunda endişeli düşünceler, kaygılar, verebileceği gibi yine düşünceleri yüzünden eleştirilme, engellenme ve bu yüzden toplumun bakış açısından çekinme, belki de ketum davranıp, fikirlerini kendine saklayıp sessiz kalma isteği olarak da açığa çıkabilir. Ayrıca on ikinci evde ve Yay burcunda yerleşmiş olan, sol beyni, keskin bir aklı, stratejik zekâ becerisini anlatan Pallas da Yay (fikirler, yazma yayınlama, keşifler) burcunda Merkür ile üçgen açı yapmaktadır. Ünlü sanatçı yeri geldiğinde, düşüncelerini geri planda tutan, stratejik davranan biri olabilir. Belki bu gereksinimi yüzünden Leonardo da Vinci, ilk bakışta anlaşılamayan, sadece yansıtıldığı zaman düz okunabilen, kendine has “ayna yazı tekniğini” keşiflerini gizlemek için kullanmış olabilir. Ve yine sanatçının solak olduğu da rivayetler arasındadır. 1/7 evlerde konuşlanmış Güney Ay Düğümünün Sirius, Kuzey Ay Düğümünün ise Vega sabit yıldızlarıyla kavuşumdayken, Merkür’ün de Ay Düğümlerinin apeksine yerleşmesine bakarak, çağın ötesindeki sanatını, duygularını, düşüncelerini, ilerlediği yolda somutlaştırırken, karşısındaki insanların saldırısına maruz kalmamak için anlaşılacağı zamana kadar şifreli tutması gerekmiş de olabilir.

Vinci’nin Mimar, mühendis, matematikçi yönlerini, ufkun üzerinden dik ve baskın bakan Satürn’den aldığını ve yüceldiği Terazi burcunun etkileriyle bunları, kusursuz bir şekilde çizimlerine döktüğünü söyleyebiliriz. Merkür hakkında son sözü söyleyecek olan, dispozitörü Mars’a bakacak olursak sözel- dilsel ve sosyal zekâ türüne örnek verebileceğimiz Kova burcunda ve ikinci evde olduğunu görürüz. Bu da bize onun, sosyal dinamiklerin farkında olduğunu ama yenilikçi fikirlerini üretme konusunda birikimlerini sarf etme, efor ve mücadele içinde olacağını, Satürn’den aldığı destek ile (Mars-Satürn üçgeni) de pes etmeden sabırlı ve istikrarlı bir şekilde eylemlerinde ilerleyeceğini anlatıyor.

 

 

Haritada Merkür’ün bulunduğu derecede almutenin Güneş olması, yaratıcı fikirlerini, sanatsal alanlarda sergileyeceğini anlatırken, haritanın Almutem Figurisine baktığımızda ise Satürn olduğunu görürüz. Almutem Figuris, ruhsal göstergeler arasında önemli bir role sahiptir. Harita sahibinin ilgi alanlarını, öne çıkacak ve ruhsal olarak çekileceği eğilimleri vb konuları anlatır. Bu gezegenin Satürn olması gizli, gizemli konuları araştıracağını, belki bunun için kendini toplumdan izole edeceğini, bazen bu bilgileri saklayacağını, çok fazla çalışacağını, simya, matematik, mimarlık, mühendislik ve okült konularla ilgilenmekten keyif alacağını gösteriyor. Ve zekayı anlatan gezegen olan Merkür’ün, en baskın açıyı Satürn’den alması, sanatçının beyninin işleyiş şeklinde çok etkili olacağına işaret ediyor.

Yıldızlar belki hepimize Leonardo da Vinci’ye olduğu kadar bonkör davranmamış olabilir ama potansiyellerimizi keşfetmek için ne kadar erken yola çıkarsak, o kadar çabuk parlayabiliriz.

 

 

KAYNAKLAR:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/57102

Astrolojide sabit yıldızlar- Öner Döşer