Tanrısal Güçler ya da Evrensel Prensipler: Astrolojinin Mitle Olan İlişkisi

Tanrısal Güçler ya da Evrensel Prensipler: Astrolojinin Mitle Olan İlişkisi

Hayatın içindeki bütün ilişkiler, yazgıyla bir ilişki yaratmak amacıyla zapt edildi.

Georg Lukacs*

            Homeros'un M.Ö. 8. yüzyılda yazmış olduğu İliyada ve Odysseia adlı eserleri, mythos kavramının ortaya çıkışını açıklarken başvurulan, eposun en yetkin örnekleri sayılmaktadır. İnsan eylemlerinin kaynaklarını açıklarken mythos'dan yararlanmak, trajik şiirin ve astrolojinin insan yazgısı üzerine düşünüşlerinde ortak bir alandır. Mythos'dan logos'a geçiş aşamaşında insan, tanrısal güçler karşısındaki varlığıyla tarih sahnesine çıkmıştır. Dünyaya hakim olan güçlerin, insan eylemiyle, yer altına ve gök yüzüne uzanan hareketleri, bilinçte kavranışlarıyla başka bir şeye dönüşmeye zorlanır; tanrıların buyruğuyla, kişinin seçimleri aynı eylemde birleşmekte ve artık kendisi olmadığı bir yeri işaret etmektedir. İnsan eylemlerinin kaynağına dair bu belirsizlik, onun benliğinin sınırlarını da muğlakta bırakır. Bir eylem görünür olduğu anda, kişinin seçimini belirleyen güçler nelerdir? Bu güçlerin karşısında insanın aldığı tutum, yaşamını nasıl etkiler? Verdiğimiz tepkilerin kaynağı nedir ve kosmosu ya da biricik yaşamımızı nasıl oluşturmaktadır?

            Günümüzde bilimlerin, birbirinden ayrı bölümlenmesiyle oluşan kategorize algı, insan tekinin sonsuz evrendeki varoluşunun, günlük yaşantısından uzaklaşması üzerine kuruludur. Bu yaşantıda bilim bir takım önlüklü adamların ya da popüler yayınların işidir; edebiyatçılar fiziği, fizikçiler astrolojiyi kendi alanlarının dışına bir yere yerleştirmiştirlerdir. Ancak öncesine dair belirsizliklerin bir bir aralandığı genç batı medeniyetinin başlangıcına dönecek olursak, kaynakları Mısır'dan Fenikeliler'e uzanan geniş bir etkileşim ağı içinde, modern aklın kavramakta zorlandığı bütüncül bir algı sistemiyle karşılaşırız. Bu algı, insan tekini yeryüzündeki konumuyla kavrayıp, evrensel ışıklarıyla resmeder. Henüz bilim ve sanat birbirine yüz çevirmeden önce, retorik ve tıp metinleri iç içe geçmiş, astronomi yalnız yeryüzündeki ekinlere değil, tanrısal güçlerin ifşasına da yönelmiştir. İnsanın kendisi ve çevresiyle olan ilişkisine hakim olan kozmik bir saygı çerçevesinde, medeniyetin gidişine yön verecek olan varoluşsal kaygılar, insanın hizmetinde olan güçlere değil, insanla birlikte dolaşımda olan güçlere odaklanmıştır. Böylece aklın tarihine hayali bir çizgi çektiğimizde, insanı, eylemlerinin biricik kaynağı olarak değil ancak onun bir "taşıyıcısı" olarak açıklayabiliriz.

            Astoloji, insan eyleminin içine karışan, damarlarında gezinip, biyoritmine yön veren bu etkileri, gök cisimlerinin hareketlerini yorumlayarak araştırır. Evrensel güçler dediğimiz etkiler, titreşim seviyesi ağırlaştıkça insan bedeni ya da gök cismi olarak karşımıza çıkarken, aralarındaki bağlantı, belli bir şiir ölçüsünün esere biçim vermesi gibi, doğum anını ömrün yayılımıyla ilişkilendirir. Bu bağ kişinin evrenle – spresifik olarak Güneş sistemiyle olan ilişkisini gösterdiği gibi, zamanın ruhunu da gözlemlenebilir kılar. Bu açıdan günümüzdeki haline evrilen zihnin, evren karşısında kendini ilk anlatısallaştırdığı ana dönersek, onu yazgısına karşı çıkarken buluruz. Bu karşı çıkış, onun tanrısal güçlerin bir uzantısı olmaktan ayrıldığı yerdedir; kendi seçimini yaptığı ve yine de kaderini gerçekleştirdiği yerde. . .

DEVAM EDECEK…

Hande Edremit

5 Kasım 2013, Salı

ASTROLOJİ OKULU, Caddebostan