Mevlid-i Nebi’nin Himayesinde Uğurluların Üçgen Açısı

Mevlid-i Nebi’nin Himayesinde Uğurluların Üçgen Açısı

Rivayet edilir ki; 13. yy’da Mısır’da yaşamış olan İmam Busiri adında Şazeli yoluna mensup bir alim ağır bir hastalık geçirir ve vücudunun bir kısmına felç iner. Bunun üzerine bir gece Hz. Muhammed’i (salat ve selam O’nun üzerine olsun) rüyasında görür ve O kutlu Nebi önce hırkasını Busiri’ye giydirir daha sonra da vücudunu sıvazlar. Bunun üzerine felçli organları şifa bulunca Busiri de Peygamber Efendimiz (asm) için kaside okumaya başlar.

İşte kendisine rüyasında ilham olan bu sözlerin tamamına “hırka kasidesi” anlamına gelen “kaside-i bürde” denir. Bu kaside mübarek Nebi’nin mübarek doğumundan ve kâinata teşrif etmesiyle birlikte gerçekleşen olaylardan bahseder. Ben de yaklaşan Mevlid gecesi münasebetiyle sözlerime bu kasideden bir beyitle başlamak isterim:
“Açıklar bize doğuşu O’nun her açıdan güzel olduğunu
Ey gelişi de gidişi de güzel olan…”
14 Eylül Cumartesi günü Mevlid kandilini idrak edeceğiz. “(Ey habibim!) Sen olmasaydın, Sen olmasaydın ben bu alemleri yaratmazdım!” sözünün muhatabı olan ve alemlere rahmet olarak gönderilen, Allah’ın elçisi sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed’in (asm) doğum günü mübarek olsun. Büyüklerimiz dua ederken “Başlarımızın tacı, gönüllerimizin ilacı, alemlerin sultanı, Fahr-i kâinat (varlıkların iftihar kaynağı), ekmelü’t tahıyyât (selam ve duaların en mükemmeli O’nun üzerine olsun)” diye senalar ederek dua ederlerdi. Sözlerimiz O’nun adını anmakla güzelleşti ama O’nu yeteri kadar övmekten de aciziz. Mevlam kıymetli kulunu kendi katından en güzel ihsanlara mazhar eylesin, bizlere de günün feyiz ve bereketinden istifade etmek nasip olsun inşallah.

Mevlid kandilinin hemen akabinde 15 Eylül Pazar günü Osmanlı astrolojisinde uğurlular olarak tanımlanan Jüpiter ve Venüs arasında en uğurlu açı olan 120 derecelik üçgen açı gerçekleşecek. Öner hocamızın haftalık yazısında belirttiği gibi “O gün Ay da bu iki uğurlulara uğurlu üçgen açı yaparak tetikliyor ve gökyüzünde hava elementinde BÜYÜK ÜGEN açı kalıbı oluşuyor. Dolayısıyla uğurluların faydalı enerjisini arttırıyor.”
Bu açı kalıbının hava elementi burçlarda gerçekleşiyor olması Hz Ali’yi aklıma getirdi. Allah’ın elçisinin (asm) 4 büyük halifesi unvanını taşıyan dört büyük sahabe, 4 elementin her biriyle özdeşleştirilmektedir. Hz Ebubekir (r.a) toprak, Hz Ömer (r.a) ateş, Hz Osman (r.a) su, Hz Ali (k.v) hava elementiyle temsil edilir.

Peygamber Efendimiz anne karnındayken babasını, 6 yaşında annesini, onların ölümüyle himayesine girdiği dedesini ise 8 yaşındayken kaybetmiştir. Sonrasında bakımını amcası Ebu Talip üstlenmiştir. İşte bu amcasının oğlu olan Hz Ali (k.v) Kabe içinde doğmuştur. Hz Peygamber öksüz ve yetimken himayelerine alıp büyüten ve anne gibi sevip kıymet verdiği yengesi Fatıma binti Esed, doğum sancıları başladığında evde kendisine yardımcı olabilecek kimse yoktur. Eşi Ebu Talip iş seyahati nedeniyle şehir dışındadır. Doğuma yardımcı olacak birini bulma niyetiyle evden çıkar ancak birinden yardım istemeye imkan bulamadan sancıları sıklaşınca hemen yakınında bulunan Kabe’ye sığınır. Böylelikle Hz Ali dünyadaki en kutsal mekanda dünyaya gelir.

Şurası inkar edilemez bir hakikattir ki; 4 halifenin her biri kendi çapında kıymetli şahsiyetlerdir. Bununla birlikte Hz Ali dışındaki bütün halifeler ve sahabe ya da Allah dostu zatlar için dua mahiyetinde ‘radıyallahü anh (r.a)’ yani ‘Allah ondan razı olsun’ şeklinde bir saygı ifadesi söylenirken, Hz Ali için ‘kerremallahü veche (k.v)’ denir. ‘Allah onun vechini mükerrem kılsın’ yani ‘onun yüzünü, tarafını şerefli kılsın’ şeklinde saygı amaçlı bir dua cümlesi söylenir. Çünkü Hz Ali henüz on yaşındayken yani ergen bile olmadan ve hiç puta tapmamış olarak, Hz Muhammed (asm)’a peygamberlik verilmesinin ikinci gününde tabi olarak ilk Müslümanlardan olmuştur.

Ayrıca Aşere-i Mübeşşere’dendir yani hayattayken cennetle müjdelenen on kişiden biridir.
Hz Peygamberin diğer halifelerde olduğu gibi Hz Ali (k.v) hakkında da söylediği birçok Hadis-i Şerif vardır. Bunlardan birinde “Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin” buyurarak Hz Ali’yi kendine nisbet edip ona iltifatta bulunmuş, onun manevi ve ilmi kıymetini böyle ifade etmiştir.
Hz Ali (k.v) Kur’an, Hadis ve özellikle Fıkıh alanındaki bilgisiyle kendisini kabul ettirmiş, alanında otorite bir sahabedir. Arapça dilinin gramer kurallarını o belirleyip yazmıştır. 5 yaşından itibaren hicrete kadar Peygamber Efendimizin evinde yaşadığı için vahiy terbiyesiyle büyümüştür. Hz Ali’nin övgüye mazhar olduğu ilminde temel dayanağı Kur’an ve sünnettir yani bizzat Peygamber Efendimiz’den duyup öğrendikleridir.
Öner hocam bu haftaki yazısında uğurluların yaptığı olumlu açı kalıbını “entelektüel ve zihinsel konular, eğitsel ve yayıncılıkla ilgili konular için değerlendirebiliriz.” şeklinde bir yorumu var. Hz Ali’nin temsil ettiği hava elementi bağlamında ilimle ilgili konularda himmet ederek, yeni başlangıçlar veya verimli çalışmalar yapmak için değerlendirilebilir.
Osmanlı döneminde en bilinen astroloji dalı Mevalid yani Natal astroloji iken, en çok kullanılan ise İhtiyarat yani Seçim astrolojisidir. Önemli işlerini ve başlangıçları uğurlu gezegenlerin etkin olduğu vakitlere denk getirmek adetindeydiler. Çünkü uğurlu vakitlerde başlanan bir işin hayırla neticelenme ihtimali daha kuvvetlidir.
Bildiğiniz üzere Venüs küçük iyicil, Jüpiter büyük iyicildir. Ankaralı Sadullah Efendi Mecmuatü’l Ahkam kitabında, Venüs iyi ve kuvvetli bir konumdayken Jüpiter’le olumlu açı yaptığında “kendisi küçük uğurlu iken bir kat daha uğurlu olur.” diye yazmıştır. Venüs ilişkiler, kişisel bakım, giyim kuşam, sanatla alakalıdır. Bu konulardaki girişimler ve başlangıçlar için 15 Eylül Pazar günü değerlendirilebilir. Girişim ve başlangıçlar öncesi hayır duada bulunmak veya hayır yaparak birilerinin duasını almak, niyet edilen işten güzel netice almak adına olumlu katkı sağlar.
Sufiler “Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin” Hadisine dayanarak Hz Ali’nin batıni ilimleri de bildiğini iddia eder ve Hz Ali’yi Şah-ı Veli yani Allah dostlarının şahı olarak kabul ederler. Hz Ali ilimde yüksek bir mertebede olmakla beraber korkusuz ve cesaretli olmasıyla da tanınır. Hz Peygamber (asm) Medine’ye hicret edeceği zaman Hz Ali O’nun yatağına yatarak, dışarıda onu öldürmek üzere bekleyen müşrikleri kandırmış, Hz Peygamberin hala içeride olduğu izlenimi vermiştir. Ayrıca savaş meydanlarında gösterdiği kahramanlıklar dillere destandır ve Allah’ın aslanı lakabıyla anılır.

İyicillerin hava elementi burçlardaki açısını batıni ilimler ışığında değerlendirecek olursak, Venüs Nefs-i Mülhime, Jüpiter ise nefs-i Marziye makamlarının temsilcisidir. Mülhime ‘ilham alan nefs’, Marziye ise ‘razı olunan nefs’ demektir. Uğurlular arasında gerçekleşen açının aktif olduğu süre içerisinde nefsin bu iki makamını inkişaf ettirecek, tekamülde yol aldıracak etkilerin devrede olduğunu söyleyebiliriz. Kur’an ve sünnete uygun niyet ve eylemlerle harekete geçenler için Rahmani kanal üzerinden gelen ilhamı alabilme ve razı olunmuş kul olma makamını yani Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için yapılması gerekenlerin kolaylaştırıcı etkileri devrede olacaktır. Mülhime makamı denilince Venüs’ün bir üst oktavı kabul edilen Neptün’ü de hatırlamak lazım. İlham gezegeni Neptün Mülhime makamının ikinci gezegenidir. Bu makamın temsilcisi olan Hz Yusuf (a.s) güzelliği (Venüs) ve rüya (Neptün) ilmi ile meşhurdu. Dolayısıyla uğurluların bu güzel açısı Neptün’ün Rahmani boyutunu da inkişaf ettirebilir.

Hava elementinin temsilcisi olan Hz Ali’yi örnek alarak niyet edilen konularda cesaretle adımlar atılması tavsiye edilir. “Yol açık, yola çık!” bu durumu özetleyen güzel bir motto olacaktır ancak sloganda kalmayıp gerçekleşmesi için gayret göstermek kaydıyla. Çünkü “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.”

Tasavvufi açıdan bakıldığında, kişisel gezegenlerin her biri bir nefis mertebesinin temsilcisi olarak belirlenmiş. Doğum haritalarımız bu bakımdan da eşsizdir çünkü herkesin nefsi ve nefs makamları aynı özellikleri taşımaz. Nefs-i Emmare’nin temsilcisi olan Ay Balık’ta başka tezahür ederken Kovada çok daha başka tezahür eder. Diğer gezegenler de aynı şekildedir. Yaşam boyu alacağımız transit etkiler olumlu olduğunda nefsin o mertebesinde manevi inkişafa vesile olurken, olumsuz tetiklenmeler nefsin gölge yanlarını açığa çıkarır. Ama bunların hepsi tekamüle hizmet eder. Astrolojinin tasavvufi yönüyle ilgilenenler için, bir haritanın kuvvetli ve zayıf yönleriyle bilinebilmesi nefsin terbiyesi bakımından büyük kolaylık sağlar çünkü tezahürler farklı olduğu için nefsin terbiyesi de aynı olmayacaktır Değişmeyen tek şey ise reçetedir; yani “Kur’an ve sünnete uygun yaşamak.” Çünkü Kur’an ve sünnet Nûr’dur, Nûr’un bizzat kendisidir. Kur’an ve sünnete tabi oldukça Nûr çoğalır, Nûr çoğalınca da gölgeler kaybolur.
İslam’da olmayan, dine sonradan ilave etmeye çalışılıp öğreti ya da ritüel adı altında yapılan uygulamalar tekamül ettirmez aksine kişiyi manevi mertebesinden düşürür. Bunlar tedavülden kalkmış para gibidir. Vakti zamanında bir geçerliliği olmuş olabilir ancak Kur’an’ın indirilmesiyle beraber hepsinin hükmü kaldırılmıştır. En hafif tabiriyle şirk olan bu uygulamalardan uzak durmalı, yönümüzü nâr’dan (ateş) Nûr’a çevirmeliyiz. Kur’an şirk koşanları ‘pisliğe batmış’ olarak tanımlar. Unutmayalım ki hakikat bilgisi kirlenmiş bir kalpte barınmaz.

Allah cc kendisi buyurduğu üzere “Göklerin ve yerin Nûr’udur.” Hz Peygamber’in isimlerinden biri Nûr’dur. Dolayısıyla mü’min de Kur’an ve sünnet uygun yaşadıkça Nûr’a mazhar olur. Öyle ki, sırat köprüsünden geçerken cehennem “Ey mü’min çabuk geç! Senin nurun benim ateşimi söndürdü.” diyecektir.

Cehennem ahirette karşımıza çıkarılacak bir bedel ödeme alanıdır ama dünyada yaşanılan sıkıntılar da adeta cehennem azabının bir provası hükmündedir. Cehennem nârını söndürmenin yolu ise Nûr’u arttırmakla mümkündür. Ahireti kazanmak gibi bir derdi olan bir mü’minin ahiretini nurlandırmak için dünyasını da nurlandırması, dolayısıyla Nûr’a götüren yollardan gitmesi gerekir. İbn Arabi hz der ki “Bütün yollar Allah’ındır ama bazı yollar cehenneme götürür.” Dolayısıyla kendi iyiliğini düşünen birinin tercihi de Nûr’dan yana olmalı. Mevlam hakikatiyle idrak edebilmeyi ve nasip eylesin inşallah.
Fahr-i kainat Efendimiz’in (asm) doğum günü kutlu olsun. Bugün vesilesi ile çokça salavat okumak yapılabilecek en güzel şeydir. O’nunla maddi manevi bağ kurmamıza vesile olur. O halde yazımızı bir salavat ile taçlandıralım:
“Allah’ım! Kapalılıkları açan, geçmişe son veren, hakka hakikatle destek olan, mahlukatı senin doğru yoluna ileten Efendimiz Muhammed’e, O’nun ailesine ve ashabına, O’nun yüce kadr ü kıymetince salat eyle, selam eyle ve O’nu mübarek kıl.” (Amin)
Salavatın yanı sıra Kur’an okumak, çokça istiğfar etmek, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını karşılayarak hayır duası almak ve aile içinde özellikle çocuklar için kutlama neşesiyle idrak edilmesi tavsiye edilir. Oruçlu olmaktan ziyade ikramda bulunmak ve bu vesile ile gönül almak da önerilir.

Mevlid gecenizi bir kez daha tebrik eder, hayırlara vesile olmasını temenni ederim. Yazıya kaside ile başladık madem, Nurullah Genç’in çok sevdiğim ‘Yağmur’ şiirinden birkaç dizesiyle de sırlayalım:

“Vareden’in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat.

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü,
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü,
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer,
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü…”

Şükran Öztürk
11 Eylül 2024
İstanbul