AY kOÇ BURCUNDA:
Ay Yengeç’in yöneticisidir. Koç ve Yengeç burçları arasında kare açı olduğundan, Angelina’nın özgürlük ve yakınlık ihtiyaçları arasında bir çatışma olabilir. Koç burcu, aklına eseni yapmak için mutlak ve tam bir özgürlük ister. Yengeç burcu ise, duygusal bir düzeyde bağ kurmak ister. Ay’ın fonksiyonu duygusal bağ kurmak ve karşı tarafı empatik dinlemek ile ilintilidir. Angelina’nın haritasındaki Ay Koç burcunda yerleşmiş olduğundan, karşı tarafı empatik bir şekilde sadece dinlemek yerine, direktif verme konusunda güçlü bir dürtü hissedebilir. Mesela “Hemen bunu yap” veya “Hissetme, yansıtma, sadece yap!” diyebilir. Duygusal tepkileriyse, muhtemelen sabırsız, fevri ve spesifik bir eyleme yönelik olacaktır. Bunun yanı sıra, Koç burcu hayatta kalma ihtiyacı ile ilişkili olduğundan, Angelina’nın annesi çocuğuna yeterli düzeyde ilgi veremeyecek kadar kendisiyle ve kendi sorunlarıyla meşgul olmuş olabilir. Kısaca, annesi Angelina’yı ihmal etmiş olabilir. “…Angelina’nın biyografisini yazan Andrew Morton, Jolie’nin annesi Marcheline Bertrand tarafından dolaylı olarak terk edildiğini belirtmiştir. İddiaya göre, annesi Angelina’yı babasına çok benzediği için bakıcılara teslim etmiş ve fazla ilgilenmemiştir….”
Bunun yanı sıra, bağımsızlık ve öz-güven erken bir yaştan itibaren teşvik edilmiş olabilir. Bu durum şöyle özetlenebilir: “Önce kendime bakmam ve kendimle ilgilenmem gerekir; çünkü bana kimse bakmayacaktır.” Angelina’nın 16 yaşına geldiğinde, kendi evine taşınmaya karar vermesi ve kendini kariyerine adaması, bu duruma işaret etmektedir. Kısaca, “kendi başının çaresine bakmaya” karar vermiştir.
Uranüs’ün haritanın 4. evinde yerleşimi de, Angelina’nın annesinin mesafeli, değişken, tutarsız, sıra dışı veya güvenilir olmayan bir figür olduğuna ve çocukluk yıllarında annesi, evi ve ailesi ile ilgili deneyimlerinin sıradışı olduğuna işaret etmektedir. Zira modern astrolojide 4. ev anne, ev, geçmiş, kökler ve ailevi koşullarla bağlantılıdır. Ailevi koşullar ani, beklenmedik ve şok edici bir şekilde değişmiş olabilir. aşağıdaki alıntılarda da, bu olasılıklara dair ipuçları dikkat çekmektedir:
“…Babası, Angelina iki yaşındayken başka bir kadın için, Bertrand’ı terk etmiştir. İlerleyen dönemlerde, Bertrand bir tür menajer anne ile bir tür hippi anne olma arasında gidip gelen bir kişiye dönüşmüştür…”
“Andrew Morton; Jolie’nin 14 yaşında bekâretini kaybettiğini ve annesinin erkek arkadaşını, onlarla birlikte yaşaması için, eve yerleştirdiğini, “böylece kızına göz kulak olabileceğini zannettiğini” belirtmiştir. Jolie’nin annesi, 14 yaşındaki kızına ve erkek arkadaşına ebeveyn yatak odasını vermiştir. Bu kesinlikle tipik bir ev yaşamı değildir...”
Bunların yanı sıra, doğum haritasında Ay, Mars ve Jüpiter kavuşmaktadır. Mars; bir savaşçı arketipidir. Jüpiter ise; bir guru veya öğretmen arketipidir. Mars kişinin kendisi için neyin doğru olduğuyla; Jüpiter ise, toplum için neyin doğru olduğuyla ilgilidir. Doğum haritasında Mars ve Jüpiter kavuştuğundan, Angelina bazen kendisi için doğru olan şeyin herkes için doğru olduğunu varsayabilir. Mars onun inançlarını daha güçlü ve coşkulu hale getirecektir. Bunun yanı sıra, hem Mars hem de Jüpiter, Ay ile kavuştuğundan, özellikle ailevi görevler ve zorunluluklarla ilintili olarak, felsefi ve dini konulara yakın bir ilgisi olabilir. Aşağıdaki alıntılarda bu olasılıklara dair ipuçları dikkat çekmektedir:
“…Bir kişinin ailesi ile arasında kan bağı olması gerektiğine inanmıyorum. Aile olmak, çabalayarak kazanılması gereken bir şeydir…”
“…Jolie bilinçli bir şekilde, çocuklarının sadece kendi vatanlarında neler olup bittiğini değil, aynı zamanda kardeşlerinin geldiği ülkelerin doğasını da anlamalarına yardım etmektedir. Çocuklarını uzak ülkelere yanında götürerek, hangi dini seçmek istediklerine kendileri karar verebilsinler diye, tüm inançlarla (Hıristiyanlık, Musevilik, İslam, Budizm vb.) aşina hale getirmektedir…”
AY- SATÜRN KARESİ:
Ay hem rahat etmediği bir burçta yerleşmiş (Yengeç ve Koç arasında asıl açı karedir) olduğu hem de Satürn ile arasında kare açı olduğu için; Ay’ın çok fazla stres altında olduğunu öne sürebiliriz. Böylelikle, Ay ile ilintili olan tüm konularda zorluklar ortaya çıkabilir (ait olma ihtiyacı, koşulsuz sevgi, anaçlık, duygusal güvenlik, duygusal yakınlık vb.).
Angelina’nın bakım ihtiyacının yeterince karşılanmamış ve duygusal desteğin ailesi tarafından yeterince sağlanmamış olması mümkündür. Annesi kocasının başka bir kadın için evi terk etmesinin ardından, kendisini bunalmış, karamsar, mutsuz ve ihmal edilmiş hissetmiş olabilir. Nihai olarak, annesi kötümser, aşırı eleştirel ve yargılayıcı bir figür haline gelmiş olabilir. Bunların yanı sıra, Angelina’dan kardeşlerine bakmak gibi, aslında çocuğun kapasitesinin ötesinde bir yetişkin sorumluluğu beklenmiş olabilir. Ayrıca, çocukluk yıllarında, ebeveynlere “ebeveynlik yapmak” zorunda olduğunu hissetmiş olması da mümkündür. Aşağıdaki alıntılarda, bu olasılıklara dair ipuçları dikkat çekmektedir:
“…Anne-babasının evliliği bittikten sonra, annesi o kadar yoğun üzüntü ve acı yaşadı ki, 2007’de hastanede ölmeden önce söylediği son sözler “Jon’u odama almayın oldu.”
“…Jolie ve Haven; anne-babalarının boşanmasının ardından sadece birbirlerine güvendiklerini ve duygusal destek sağlamak için birbirlerine tutunduklarını açıkladılar…”
Mükemmel olmadığı sürece; sevgi ve aidiyeti hak etmediğine inanabilir. Zayıf ve fazla bağımlı görüneceği korkusuyla, kendi duygusal ihtiyaçlarını bastırırken, diğerlerinin duygusal refahı için çok fazla sorumluluk üstlenebilir. Kariyerinde başarı elde edemezse, asla ait olamayacağına inanabilir; ama aynı zamanda, kariyerine aşırı zaman ayırmasının, ailevi ilişkilerini tehlikeye atabileceğinden korkabilir. Satürn ve Ay arasındaki açı, yaklaşan bir kare açı olduğundan (Oğlak burcu niteliğinde), bu alanlarla (kariyer ve aile) ilintili olarak, Angelina’nın saplantılı ve takıntılı olması mümkündür. Bu açı iyi entegre olmadığı takdirde, Ay ve Satürn’ün fonksiyonlarına özgü doğuştan gelen bir yetersizlik duygusunun üstesinden gelmek için aşırı çaba gösterecektir. Ama açıyı bütünleştirebilirse, bir ifa ve somut başarı duygusu ortaya çıkabilir. Son dönemlerde, ilgili gezegensel fonksiyonları etkin bir biçimde bütünleştirmeyi başardığı dikkat çekmektedir. Zira hem kariyerinde (Satürn) hem de bir aile kurma konusunda (Ay) başarılı olmuştur.
VENÜS- URANÜS KARESİ:
Venüs bağlılık, duyusal haz, cinsel yakınlık ve aşk ile bağlantılıdır. Uranüs ise bir bireyin değişim ve ilerleme kapasitesini temsil eder. Venüs ile Uranüs arasındaki kare açı, ilgili fonksiyonlar arasında çatışma olabileceğine işaret etmektedir. Bu açı iyi entegre edilmediği takdirde, Angelina’nın sıra dışı, tutarsız ve dengesiz kişilere aşık olması mümkündür. Veya kendisi bağlılık ve duyusal haz ihtiyacı ile ilintili olarak ani, beklenmedik ve şok edici değişimler gösterebilir. Nihai olarak, ikili ilişkilerinde ani başlangıçlar, ani bitişler ve sıra dışı deneyimler ortaya çıkabilir. Aslında, bu ilişkiler Uranyen bir mesaj içerir: “umulmayanı bekle ve çok bağlanma, benim duygularım dâhil her şey değişir.” Aşağıdaki alıntılarda, bu olasılıklara dair ipuçları dikkat çekmektedir:
“…Pushing Tin (1999) filmini çekerken Amerikalı aktör Billy Bob Thornton ile tanıştı ve 5 Mayıs 2000 yılında onunla evlendi. Jolie ve Thornton 27 Mayıs 2003’te boşandı. Evliliklerinin neden kısa sürede sona erdiği ile ilgili soru sorulduğunda, Jolie, “Beni de şaşırttı, çünkü bir gecede tamamen değiştik. Sanırım bir gün içinde ortak hiç bir şeyimiz kalmadı…”
“…Jolie röportajlarında biseksüelolduğunu açıklamaktan korkmadı. “Foxfire” filminden rol arkadaşı Jenny Shimizu ile cinselliği de kapsayan bir ilişkileri olduğunu da söyledi. Jolie, Jenny Shimizu hakkında şöyle konuştu: "Eğer kocamla evlenmeseydim muhtemelen Jenny ile evlenirdim. Onu gördüğüm ilk saniyede âşık oldum”…”
GÜNEŞ 11. EVDE VE İKİZLER BURCUNDA:
Angelina’nın haritasındaki Güneş’in İkizler burcundaki ve 11. evdeki yerleşimi, gelecek ile ilgili görüşlerini ve insancıl hedeflerini anlatarak, kendisini yaratıcı şekilde ifade edebileceğine işaret etmektedir. Devrim niteliğindeki amaçları ve özgecil davranışları yoluyla onay arayabilir. Modern astrolojide 11. ev Kova burcu ile eşleştirilmiştir. Gelecek ile ilgili görüşler, insancıl hedefler, radikal politika, özgecil davranışlar ve devrimsel amaçlar gibi üst düzey değişim konuları ile bağlantılıdır. Bireysel çıkarlarımızın ötesinde, insanlık için bir bütün olarak önem taşıyan herhangi bir amaç veya hareket 11. ev ile ilintilidir. Angelina’nın kolektif bir ideale adanmış dernek ve organizasyonlara katılmasını, Güneş’in 11. evdeki yerleşimi ile açıklamak mümkündür. Buradaki amaç, bir sosyal gruba ait olmak ve kişisel kaygılarının ötesinde önem taşıyan bir ideali desteklemektir. Aşağıdaki alıntıda, bu olasılıklara dair ipuçları dikkat çekmektedir:
“…Jolie insancıl çalışmaları ile geniş ölçüde tanınmaktadır… Zaman içinde Jolie, insani sorunlara politik bir düzeyde destek verme konusuyla daha da ilgili hale geldi. Washington D.C.’de yapılan Dünya Mülteci Gününe düzenli olarak katıldı ve 2005 ve 2006 yıllarında Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forum’unda davetli konuşmacı oldu…”
GÜNEŞ- NeptÜN KARŞITLIĞI:
Neptün; dualiteyi aşma ve sonsuz sevgi idealine özverili bir şekilde hizmet etme konusundaki spritüel ihtiyaçlarımızı sembolize eder. Güneş ile Neptün arasındaki karşıt açının ortaya çıkartabileceği çatışma, egoyu aşmak ile egoyu onaylama arasındadır. Neptün, Güneş’in ayırt edici bir kimlik oluşturma adına yarattığı ego sınırlarını eritme eğilimi içindedir. Güneş, amaçlılık veya iradeyi ifade ederken, Neptün iradenin Tanrıya teslimiyetini ifade eder. Aşağıdaki alıntılarda, Angelina’nın özellikle gençlik yıllarında, bu iki planetin fonksiyonlarını bütünleştirmediğine ve Güneş’in fonksiyonlarını daha çok vurguladığına dair ipuçları dikkat çekmektedir:
“… Jolie’nin 13 tane dövmesi vardır ve bunlardan birisi Arapça bir deyim olan “iradenin gücü”dür…”
“… 2000 yılında kendisine Tanrı’nın olup olmadığı sorulduğunda, “Ona inananlar için öyle olduğunu umuyorum. Benim için bir Tanrı olmasına gerek yok” demiştir…”
Neptün, daha büyük bir güce teslim olma kapasitemizi gösterir, Güneş ise kendi egomuzu gururlu bir şekilde ifade etme kapasitemizdir. Güneş, kimliğin sağlamlaştırılması ve onaylanması fonksiyonunu gerçekleştirirken, Neptün var olmanın salt kaynağı olan betimlenemez bütün ile birleşme yoluyla kimliğin ortadan kalkmasını hedefler. Neptün kişisel veya egoya ait isteklerin, gönüllü olarak feda edildiği anlamına gelen kişi-ötesi bir gezegendir. Birey böyle bir fedakârlık yapabilecek kapasitede ise, birey şefkat ve spritüel iç görüye sahip bir kişi olacaktır. Ancak, Neptün iyi entegre olmazsa, genel olarak bireyin hayatında dünyevi gerçekliğe odaklanma eksikliği, işte verimli olmama, düşünce karmaşası, kafa bulanıklığı, öz aldatma, duygu çelişkileri, potansiyel madde kullanımı, dış dünyadan uzaklaşma, hayatın içinde kaybolma ve kurban rolünde olma gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar.
Neptün haritanın 5. evinde yerleşmiştir. Modern astrolojide 5. ev Aslan burcu ile eşleştirilmiştir. Ünlü astro-terapist Dr. Glenn Perry’e göre, Aslan burcunun sembolize ettiği gelişim dönemi, Freud’un tanımladığı psiko-seksüel gelişim evrelerinden biri olan genital döneme (12–18 yaş) ve Erikson’un tanımladığı psiko-sosyal gelişim dönemlerinden biri olan “kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası” dönemine (12–18 yaş) karşılık gelir. Bu dönem, ergenlik dönemini kapsamaktadır. Ergenlik dönemi sırasında “ben kimim?” sorusu çok önemli hale gelir. Ergen, kimlik kazanma sorununu çözümlemek durumundadır. Neptün’ün 5. evdeki yerleşimi; Angelina’nın ergenlik dönemimin oldukça kafa karıştırıcı bir dönem olduğuna ve kimlik oluşumunun bir kayıp veya trajediyle zedelenmiş olduğuna işaret etmektedir. Angelina; öz-aldatma, hayal kurma ve fantezi yoluyla dönemin baskı ve taleplerinden (cinsellik, flört, spor, akranlarla sosyalleşme, kendini yaratıcı ifade vb.) kaçış yolları aramış olabilir. Neptün hem Güneş’in evinde yerleşimde olduğu hem de Güneş ile arasında kare açı olduğu için, özellikle ergenlik döneminde Neptün’ün patolojik yanını – psikoz, mazoşizm, öz-yıkım, öz-aldatma, madde kullanımı vb.- deneyimlemiş olabileceğini varsayabiliriz. Aşağıdaki alıntıda, bu olasılıklara dair ipuçları dikkat çekmektedir:
“… Andrew Morton eroin bağımlılığı, S&M (Sadizm ve Mazoşizm) partilerine düşkünlüğü ve hatta çeşitli akıl hastanelerinde yatması dâhil olmak üzere Jolie’nin geçmişinde yer alan pek çok skandalı açığa çıkarmıştır. Hatta Jolie’nin kendini öldürmesi için, bir kiralık katil tuttuğunu belirtmiştir…”
Bunun yanı sıra, Güneş ile Neptün arasındaki zorlayıcı açılar, harita sahibinin çocukluk yıllarında babası ile arasındaki ilişkide bazı sorunlara da işaret edebilir. Mesela, Angelina’nın onaylanma ihtiyacı babası tarafından karşılanmamış olabilir. Baba sadece kendi ihtiyaçları doğrultusunda çocuğu takdir eden ve çocuğun aslında ayrı bir birey olduğunu görmezden gelen yapıda bir kişi olabilir. Nihai olarak, babasının onayını kazanmak adına, Angelina kendi gerçek kimliğini ve gerçek ihtiyaçlarını yok sayarak, fedakârlıkta bulunmuş olabilir. Bir başka deyişle, gerçek kimliğini kurban etmiş olabilir. Özellikle ergenlik yıllarında, gerçek kimliği hakkında kafası karışmış olabilir. Aşağıdaki alıntı, bu olasılıklara işaret etmektedir:
“… Jolie ünlü bir oyuncu olan babası Jon Voight yüzünden küçük yaşlardan itibaren medyada yer almıştır. Yedi yaşında babasının başrolünü oynadığı Lookin’ to Get Out isimli bir filmde küçük bir rol oynamıştır. 1986 ve 1988’de onunla birlikte Akademi Ödülleri Törenine katılmıştır. Ancak, Jolie kendi oyunculuk kariyerine başladığında, aktris olarak kendi kimliğini ortaya koymak istediği için, sahne adı olarak “Voight” soyadını kullanmamaya karar vermiştir…”
AY- PLÜTON KARŞITLIĞI:
Ay kişinin duygusal bağ kurma, aidiyet ve duygusal yakınlık ihtiyaçlarını sembolize eder. Bunun yanı sıra, Ay; anne, ev ve aile ile ilgili deneyimlerimiz ile bağlantılıdır. Plüton ise; kişinin gölgesiyle ve ölüm kavramı ile yüzleşme yoluyla dönüşüm kapasitesini sembolize eder. Angelina’nın, 14 yaşında oyunculuk derslerini bırakarak, cenaze levazımcısı olmayı hayal etmesi ve vücudundaki dövmelerden birinin, Çince ölüm anlamına gelen bir karakter olması, haritasındaki Plüton vurgusunu açıkça ortaya koymaktadır.
Plüton dokunduğu her şeyin üzerine gölge düşürür. İrtibatta olduğu planetle bağlantılı olan bir yaramız vardır, ama aynı zamanda bununla bağlantılı olarak iyileşme ve güçlenme kapasitemiz de vardır. Ailevi sorunlardan dolayı, Angelina’nın duygusal bağ kurma fonksiyonu yara almış; duyguları ve yakınlık ihtiyaçları bastırılmış olabilir. Sonuç olarak, bu iyileşmesi gereken bir yaradır. İyileşme gerçekleştiği takdirde, Angelina’nın duygusal bağ kurma kapasitesi oldukça güçlü olacaktır, çünkü Plüton’un zorlayıcı açı yaptığı gezegenin fonksiyonlarıyla bağlantılı olarak dönüşme, yenilenme, iyileşme ve güçlenme fırsatı elde etmek mümkündür. Ancak bu dönüşümün gerçekleşmesi için, bireyin korkularıyla yüzleşme cesaretini göstermesi ve gölge özelliklerini kişiliği ile bütünleştirmeyi başarması gerekmektedir.
Ay aynı zamanda anneyi de sembolize ettiğinden, Angelina’nın annesinin duygusal bağ kurma fonksiyonunun da yaralanmış olduğunu varsayabiliriz. Bunun yanı sıra, annesi manipülatif, aşırı baskın ve güç delisi bir figür olabilir. Aşağıdaki alıntı, bu olasılıklara işaret etmektedir:
“… Babası Angelina iki yaşındayken başka bir kadın için Bertrand’ı terk etmiştir. Morton’a göre, Bertrand; kızını Mick Jagger ile bir ilişkiye sokmaya çalışan, ısrarcı bir tür menajer anne ile kızını aşırı serbest bırakan bir hippi anne olma arasında gidip gelen bir kişidir…”
Plüton bizi korkutan şeyleri sembolize eder. Bizi korkutan şey güce sahiptir; tuhaf ve gizemli olduğundan bizi korkutur ve kontrol edemediğimiz için, önemli bir güce sahiptir. Bundan dolayı sınırlarımızı çiğneyebileceğinden ve bizi yok edebileceğinden korkarız. Angelina’nın haritasındaki Ay-Plüton karşıtlığı, duygusal bağ kurduğu takdirde, karşı taraf tarafından kontrol edilme, hâkim olunma ve yok edilme korkusuna işaret edebilir. Bu korku, Ay ile ilintili olan aidiyet ve yakınlık ihtiyaçlarını özellikle problemli hale getirecektir. Bakım, beslenme, duygusal bağ kurma veya yakınlık ile ilintili girişimlerinin tehlikeli bir sonuç doğurma olasılığı olduğuna inanabilir. Angelina’nın dövmelerinden birinin, Latince bir atasözü olan "Quod me nutrit, me destruit" (beni besleyen şey (Ay), beni yok eden (Plüton) şeydir) sözü olması, bu olasılığı vurgulamaktadır.
Plüton haritanın 3. evinde yerleşimdedir. 3.ev; genel olarak erken okul deneyimleri (ilkokul, lise vb.), iletişim, kısa vadeli seyahatler, kardeşler, kuzenler vb. ile bağlantılıdır. Plüton 3. evde yerleşmiş olduğundan, Angelina’nın travmatik deneyimleri erken okul deneyimleriyle de ilişkilendirilebilir. Aşağıdaki alıntıda da bahsedildiği gibi, lisedeyken kendisini oldukça yalnız ve izole gibi hissetmiş olabilir. Belki de, hiç kimsenin nasıl hissettiğini umursamadığına inanmış ve kendisini değersiz hissetmiş olabilir. Aşağıdaki alıntı, bu olasılıklara işaret etmektedir:
“ … Beverly Hills High School'a gitmeye başladı. Bu okulda diğer çok zengin ailelerin çocukları arasında kendini oldukça yalnız hissetti. Jolie’nin annesinin gelir düzeyi düşüktü ve Jolie genellikle ikinci-el kıyafetler giyiyordu. Ayrıca aşırı derecede zayıf olması, gözlük ve diş teli takması gibi ayırt edici özellikleri yüzünden, diğer öğrenciler onunla alay ediyordu…”
Bunun yanı sıra, Plüton’un 3. evdeki yerleşimi, Angelina’nın travmatik deneyimlerinin, kardeşi ile bağlantılı olabileceğine de işaret etmektedir. Örneğin; erkek kardeşiyle arasında ilişkide; dejenerasyon veya karanlık bir sır olabilir. Aşağıdaki alıntıda da bahsedildiği üzere, bu ilişkinin içinde karanlık bir sır veya utanç verici bir durum olabilir. Belki de, 3. evde yerleşmiş olan Plüton; çözümlenmemiş erotik ve ensest duygular beslemiş olabileceği erkek kardeşini sembolize etmektedir (Plüton aynı zamanda cinsellik ve flörtler ile alakalı 5inci evin yöneticisidir). Aşağıdaki alıntılar, bu olasılıklara dair ipuçları içermektedir:
“… 2000 yılı Akademi Ödüllerinde yaptığı kabul konuşması sırasında, Jolie “Şu an erkek kardeşime deli gibi aşığım” şeklinde bir açıklamada bulundu ve tören sonrasında kardeşini dudağından öptü. Bu tablo, erkek kardeşi James Haven ile arasında ensest bir ilişkisi olduğuna dair spekülasyon oluşmasına yol açtı…”
“… Jay Leno ile şöyleşi yaptığında, gençlik yıllarında kendine zarar verme girişimlerini, uyuşturucu bağımlılığını ve çocukluk yıllarındaki ensest duygularını serinkanlılıkla tartışabilmesine rağmen, erkek kardeşine sapkın sevgisine ilişkin imalara karşı çıktı…”
Ay aynı zamanda yükselen burcun yöneticisi de olduğu için, “persona” ile ilişkilidir. “Persona”; toplumun onayını sağlamak amacıyla, bireyin dış dünyaya karşı taktığı maskedir.Bundan dolayı, Ay ile Plüton arasında karşıt açının ortaya çıkaracağı kişilik özellikleri; nesne ilişkileri kuramındaki “sahte-benlik” olarak adlandırılan kişilik dinamikleri ile paralellik gösterebilir. Bu terimi ilk defa Donald Winnicot (1965), “gerçekte var olmadıklarını” hissettikleri konusunda şikâyetlerini dile getiren hastalara ilişkin önermiştir. Bu kişiler; sanki dünyaya sundukları yüz, sadece gerçek-benliklerini saklayan bir maskeden ibaretmiş gibi, kendilerini sahte ve yapmacık hissetmektedirler. Sahte benliğin etiyolojisi; çocukluk dönemindeki empatik başarısızlıklarla ilişkilidir. Aslında, sahte benlik; çocuğun gelişmekte olan bireyselliğini yeteri kadar desteklemeyen, baskıcı veya ihmal eden ebeveynlere karşı tepki olarak gelişen savunmacı bir oluşumdur. Ancak, sahte-benlik sadece “gerçek-benliğini” saklamak ve korumak için işlev göstermez, aynı zamanda bir “yarayı iyileştirme çabasını” temsil eder. Yara iyileştiği takdirde, kişinin “gerçek benliğini” sergilemesi mümkün olacaktır. Gerçek benlik; “bireyin doğal tepkileri, ihtiyaçlarının ve duygularının özgür ifadesi” olarak tanımlanabilir. Aşağıdaki alıntıda, Ay ile Plüton arasındaki karşıt açıdan kaynaklanan yaranın, zaman içinde iyileştiğine dair ipuçları vardır:
“… Sildirmiş olduğu “pencere” şeklindeki dövmesinin anlamını soran, programcı James Lipton'a şu şekilde cevap vermiştir: "Her zaman kendimi içeride hissediyordum, ruhum kapana kısılmış gibiydi ve içimde hep dışarıya bakma arzusu vardı. Her zaman dışarıda olmak istiyordum. Setlerde, molalarda pencereden bakar, dalar giderdim. Bu dövmeyi sildirdim. Çünkü artık olmak istediğim yerde, dışarıdayım…”
Plüton ile karşıt açı yapan ve 9. evde yerleşmiş olan Ay ile ilgili yara iyileştiği ölçüde, Angelina inanç veya din (9. ev) kavramlarına karşı olan güvensizliğini çözecek ve gitgide yabancı ülkelerdeki aileler (Ay) için sevgi, destek ve koruma kaynağı olmaya devam edecektir. Kuzey ay düğümünün Yay burcunda olması da, zaman içinde hayatında inanç kavramının, bilgeleşmenin ve dış ülkelerle bağlantıların oldukça önem kazanacağına işaret etmektedir. Plüton ile Güneş arasında üçgen açı olması da, insani çalışmaları (11. ev) yoluyla kimliğini (Güneş) dönüştürebileceğini (Plüton) vurgulamaktadır. Andrew Morton’ın belirtmiş olduğu gibi, “Jolie pek çok skandala karışmasına rağmen, hayatının ilerleyen dönemlerinde Rahibe Teresa tarzında bir hayırsevere dönüşmüştür”.
Genel olarak değerlendirildiğinde, Angelina’nın insancıl çalışmalar, özellikle yabancı ülkelerdeki kimsesiz çocukları evlat edinmek yoluyla, zamanında kendisinin de ihtiyaç duyduğu, ama bakıcılarından alamadıklarını (duygusal destek, bakım vb.), mağdur olmuş kişilere sağladığı söylenebilir. Angelina kendisini evlat edindiği çocuklar ile özdeşleştiriyor olabilir.
Daha önce bahsedildiği gibi, Angelina’nın annesi mesafeli, duygularından ayrıksı, değişken, tutarsız veya bir şekilde istikrarlı ve güvenilir olmayan bir figür olabilir (Uranüs 4. evde) ve çocuğun ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamayacak kadar kendisiyle meşgul olmuş olabilir (Ay Koç). Muhtemelen annesi bunalmış, depresif, karamsar, mutsuzdu ve kocasının onu başka bir kadın için terk etmesinin ardından kendini ihmal edilmiş hissediyordu (Satürn Ay karesi). Nihai olarak, Angelina’nın bakım ihtiyacının yeterince karşılanmamış olması ve ihtiyacı olan duygusal desteğin anne baba tarafından yeterince verilmemiş olması mümkündür (Satürn Ay karesi). Çocukluk yıllarında, genel olarak annesi, evi ve ailesi ile ilgili deneyimleri sıradışı olmuş olabilir. Koşullar ani, beklenmedik ve şok edici bir şekilde değişmiş olabilir (Uranüs 4. evde).
Günümüzdeki rolü çocuklukta oynadığı rolün tam tersidir. Aynen kendisinin ailesindeki tutarsızlıklardan ve çalkantılardan mutsuz olmuş olduğu gibi, evlat edindiği çocuklar da kendi çevreleri ve aile yaşantılarındaki değişimler ve düzensizliklerden dolayı mutsuz olmuş olabilirler. Bu çocuklara, aslında çocukluk yıllarında kendisinin ihtiyaç duyduğu, ama annesinden asla alamadığı desteği sağlıyor olabilir (değişim içeren ve düzensiz bir ortamda, çocuğa ilgi gösteren, destekleyen, güvenilir bir anne figürü vb.). Bu bir “olumlu tersine çevirme” sürecidir. Angelina çocukluk yıllarında deneyimlediği rolün tersini oynayarak, aile kavramı ile ilintili olan patolojik inancını dönüştürmeye çalışmaktadır.
Özetleyecek olursak, Angelina’nın insancıl çalışmaları, özellikle yabancı ülkelerden kimsesiz çocukları evlat edinmesi; çocukluk yıllarında aile ortamında eksik olan bazı nitelikleri geliştirmek adına fırsat sunmaktadır. Diğer bir deyişle, insancıl çalışmaları ve çocukları koruma hizmeti, Angelina’nın kişisel gelişimi için gereklidir. Süregelen insancıl çalışmaları ve yabancı ülkelerdeki çocukları koruma hizmeti, aslında haritasındaki zorlayıcı açı konfigürasyonlarını etkin bir şekilde bütünleştirmek ve nihai olarak kimlik bütünlüğüne ulaşmak için önemli birer araçtır.