Asteroitler, yörüngeleri
Güneş Sistemi'nde
Mars ile
Jüpiter gezegenleri arasında kalan ve sayıları yaklaşık günümüzde 200.000 kadar olan gök cisimleridir. Bu
küçük gezegenler (minor
planet), küçük kütle ve hacimlerinden ötürü 'gezegenimsi' (İng: planetoid) olarak da bilinirler. Hatta bazılarının (örneğin: İda) birer uydusu bile vardır.
Keşfedilen ilk 4 asteroit mitolojide 4 büyük tanrıçanın adı ile isimlendirilmişlerdir. Bunlar: Ceres (1801), Pallas Athene (1802), Juno (1804) ve Vesta (1807) dır.
1973 yılında ilk kez asteroit efemerisi yayınlandığında, astrologların asteroitler üzerine ilgisi yoğunlaşmış, dişil prensiplerin ifadesinde yeni bakış açıları insanlık bilincinde uyanışa geçmiştir. Böyle kadın sadece eş ya da anne figürü olmaktan çıkıp, dişil yaratıcılık ve zeka beslenmeye başlamıştır. Bu dönem aynı zamanda kadınlığın eski tarihinin yeniden keşfi, yaratıcılık ve çalışma alanlarında genişleme ile de dikkat çekmiştir. Bununla birlikte, erkeklerin hayatı ve toplumsal hayat anlamında da dişil enerjinin artışı ve aktivasyonu dünyayı algılama biçimini etkilemiştir.
Astrolojinin sembolik dilinde asteroitlerin keşfi, var olan psikolojik ve sosyolojik arketiplere yenilerini eklemiştir. Geleneksel olarak bilinen dişil enerjileri sembolize eden iki gezegen olan Ay ve Venüs sırasıyla anne ve eşi anlatırlar. Asteroitlerin keşfi bugün ihtiyaç duyduğumuz dişil prensibin diğer formlarını ortaya çıkarmıştır. 1972’den itibaren astrologlar asteroitlerin natal haritalardaki önemlerini gözlemlemişler ve astrolojide kullanılan 10 gezegene ilave olarak iç görü kazandıran zengin bir bilgi kaynağı ortaya koymuşlardır.
Asteroidler kişisel gezegenlerle (Güneş, Ay, Merkür, Venüs ve Mars) sosyal gezegenler (Jüpiter ve Saturn) arasında yer alırken, kişinin kendi bilinci ile kollektif bilinç arasında köprü görevi görmekleri bakımından da oldukça önemlilerdir.
Keşfedilen ilk asteroit olan Ceres eski Yunan uygarlığında Demeter olarak da bilinmektedir. Demeter “earth mother (toprak ana) anlamına gelen da mater sözcüğünden kaynak almıştır. Saturn ve Rhea’nın kızı olup, Vesta ve Juno kız kardeşleri, Jüpiter, Neptün ve Pluto erkek kardeşleridir.
Tarım ve hasat tanrıçası olan Ceres, tüm insanlık için ekilmiş bereketli toprakları anlatmaktadır. Bu nedenle, insanlığa bakıp büyüten bir anne figürü gibi tapınılmıştır. Mısır ve buğdayla kaplı bir taç takmakta, bir elinde tahıl ya da haşhaş tutarken, diğerinde yanan bir fener ile tasvir edilmektedir.
Ceres ile Kızı Persephone’un öyküsü
Uzun zaman önce, Ceres ve çok sevdiği kızı güzel Persephone dünyada beraber yaşıyorlardı. O zamanlar dünya üzerinde kış mevsimi yoktu ve dünya birbirini takip eden hasat zamanlarıyla besleniyor hiç kıtlık ya da açlık yaşanmıyordu. Anne-kız birbirlerinin varlığından o kadar mutlulardı ki ve sevgileri o kadar güçlüydü ki hiç ayrılmak istemiyorlardı. Bu nedenle de Persephone’un taliplerini geri çeviriyorlardı. Bir gün annesinden uzakta tarlada gezinirken, nergis çiçeklerinin kokusuna gelip onlardan birini kokladığında toprak yarılır, yer altı tanrısı Pluto onu tanrıçası yapmak üzere yer altına kaçırılır. Toprak eski haline geri döner ve olaydan iz kalmaz. Ceres kızından herhangi bir ize rastlayamaz. Dağ tepe adını bağırarak onu aramasına rağmen, hiç kimsenin ona ne olduğu hakkında bir şey bilmemesi Ceres’in anksiyetesini umutsuzluk ve çaresizliğe dönüştürür. Acısından yemek yemeyi ve banyo yapmayı reddeder. Elinde fenerle her yerde kızını arar. Onuncu gün Helios’tan olayı öğrenir, kızgınlıkla tacını başından atar ve yas giysileri giyer. O yıl toprak hiç hasat vermez, hatta yapraklar sararır ve toprak donar. Dünya ilk kez kış mevsimi ile tanışır. Eğer o çocuğu olmadan yaşamak zorundaysa , insanoğlu kıtlık ve açlık ile yaşayacaktır. Bunun üzerine Zeus Hermes’i (Merkür’ü) Pluto’yu kızı salıvermeye ikna etmesi için gönderir. Persephone da yiyip içmeyi reddetmektedir. Pluto kızı salıvermeyi kabul eder fakat bundan önce onunla bir anlaşma yaparak ona nar yedirir. Persephone annesinin yanına döner. Annesi ona ölülerin bir yiyeceğinden yiyip yemediğini sorduğunda kızı durumu anlatır. Kendini bir kere daha kandırılmış hisseden Ceres dünya toprakları üzerindeki lanetini kaldırmayı reddeder. Zeus araya girip anlaşma sağlar. Bundan böyle Persephone 9 ay annesiyle 3 ay Pluto ile yeraltında kalacaktır. Onun yeraltında kaldığı zamanlar yeryüzünde kış mevsimi olarak bilinecektir. Yeryüzüne döndüğünde ise tohumlar çatlar, çiçekler açar, bitkiler büyür ve tahıl tarlaları doldurur. Ezoterik anlamda ise bu ritüel ölüm, yeniden doğum ve yenilenmeyi anlatmaktadır.