Satürn-Jüpiter Kavuşumuna Kur’an Ufkundan Bir Bakış

21 Aralık 2020’de Kova burcunda Satürn-Jüpiter kavuşumu meydana gelecek. 200 yıllık yeni bir döngüyü başlatacak olan bu önemli olay Osmanlı astrolojisinde kıran-ı azam olarak geçer. Günümüzdeki astrolojik karşılığı ‘kavuşum’ demek olan kıran; q-r-n kökünden türemiş Arapça bir kelime olup; ‘yakınlık, yakınlaşma, iki gezegenin aynı burçta olması ve yakınlaşması’ anlamlarına gelmektedir. Bu yazıda, kıran ile aynı kökten gelen ‘karn’ kelimesini farklı bir bakış açısıyla inceleyerek ‘kıran’ kavramının daha iyi anlaşılmasına gayret göstereceğim.

Karn; sözlükte ‘boynuz’ demektir. Ayrıca ‘yüz yıllık zaman, çağ, nesil’ anlamlarına da gelir. Kur’an-ı Kerim’de Kehf suresinde bahsi geçen Zülkarneyn (a.s)’ın adı da bu isimden gelmektedir. ‘Zû’ sahip anlamına gelen bir edattır, ‘karn-eyn’ ise sonuna ikiliği ifade eden -eyn eki alması nedeniyle ‘iki boynuz demektir. Müfessirlerin çoğu ‘karn’ için boynuz anlamını kullanmayı tercih ederek Zülkarneyn kelimesi için ‘İki boynuz sahibi’ anlamını vermişlerdir ancak kelimenin diğer anlamlarına bakarak ‘iki çağa/nesle etki eden’ anlamını vermek de mümkündür. Çünkü Kehf suresi dışında Kur’an’da geçtiği yaklaşık 20 yerde ‘karn’ kelimesi ‘nesil, çağ’ anlamında kullanılmıştır.

Bu bağlamda Zülkarneyn (as)’a yaptıklarıyla iki çağa yani 200 yıla etki eden bir şahsiyet nazarı ile bakılabilir. Bu da bizi ‘sahipkıran’ kavramına götürüyor. Tarihte, eski astrologların iki uğurlu dediği Jüpiter-Venüs kavuşumunda doğanların yanı sıra, ulvi kıran/yüce gezegenlerin kavuşumu olarak nitelendirilen Satürn-Jüpiter kavuşumu sırasında doğanlara da bu lakabın verildiği olmuştur. Ulvi kıranın element değiştirip bir diğerine geçmesi 200 senede bir meydana gelir. Zülkarneyn (as) muhtemelen böyle bir kıran anında dünyaya gelmiş ve ‘sahipkıran’ unvanını taşıyan birçok kişide olduğu gibi tarihe izini bırakmıştır. O kadar ki; yaşadığı şeyler, bizzat Cenab-ı Hakk tarafından Kur’an’da anlatılacak kadar önem verilerek evrensel bir ilahi mesaj şeklinde insanlara iletilmiştir.

Kehf suresinde bahsi geçen bu hikayeyi özetleyecek olursak; Zülkarneyn (as) kudretli ve ihtiyaç duyacağı her şeye ulaşabilme yolları kendisine lütfedilmiş bir hükümdardı. Güneş’in battığı yere bir yolculuk yaptı ve Güneş’i kara bir balçıkta batarken gördü. Sonra orada yaşayan bir toplulukla muharebe yapıp orayı fethetti. Cenab-ı Hak onları cezalandırma ya da iyi davranma konusunda tercihi ona bıraktı. O da haksızlık yapanları cezalandırma, iyi davrananları ise ödüllendirme yolunu tuttu.

Arkasından Güneş’in doğduğu yere bir yolculuk yaptı. Orada yaşayan halk kendilerini Güneş’ten koruyacak herhangi bir sipere sahip değillerdi.

Sonra Zülkarneyn (as) bir yolculuğa daha çıktı ve iki dağ arasında yer alan bir bölgeye ulaştı. Burada hiçbir sözü anlamayan/anlatamayan bir toplulukla karşılaştı. Kendisine ihtiyaç duyduğu her şeye ulaşma yolları bahşedilmiş olan Zülkarneyn (as) onlarla anlaşmanın bir yolunu buldu.

Bu halk Ye’cüc ve Me’cüc denilen bir topluluktan zarar gördüklerini söyleyerek ondan yardım istediler. Zülkarneyn (as) kendi bilgisini, onların da araç-gereç ve fiziksel güç gibi imkanlarını kullanarak bu soruna bir çözüm buldu. Önce büyük demir kütleleri getirtti. Bunların tam bir ateş haline gelmesini sağladıktan sonra da üzerine erimiş bakır döktürdü. Nihayetinde, Ye’cüc ve Me’cüc’ün aşamayacağı kadar sağlam bir set oluştu.

Hikayeyi kısaca aktardıktan sonra bu noktada şu açıklamayı yapmak elzemdir: Kur’an-ı Kerim’de bir olay, belirli bir şahıs veya coğrafi konum bildirilmeden anlatılmışsa, burada önemli olan bir kişi veya yer değil, anlatılan olaylardan çıkarılması gereken derslerdir. Bahsedilenler tarihte yaşanmış olmakla birlikte aynı zamanda sembolik bir anlamı da vardır. Kehf suresinde de bu durum söz konusudur.

Bu bilgi ışığında kıssayı incelediğimizde vurgulanan konuları iyi idrak edebilirsek astrolojik bir olay olan ‘kıran’ kavramına daha hikmetli bir yaklaşım sağlamak mümkün olabilir.

Yaptığı seyahatlere bakınca, Zülkarneyn (as) şahsında öncelikle dikkatimizi çeken şey muktedir olması yani bu seyahatleri yapabilecek güce sahip olmasıdır.

Ayetlerde iki yerde: “Bir sebebe tabi oldu/bir yol bulup gitti.” cümlesi geçmektedir. Bu da bize onun ne sihirle ne de kerametle değil, mevcut koşullar içinde bir yöntem bularak hareket ettiğini gösterir.

Batıya seyahat ettiğinde oradaki topluluğa karşı davranış şeklini belirlerken haksızlığı cezalandırma, iyi davrananları ise mükafatlandırma yoluna gitmesi gücünü adaletle kullanmayı benimsemiş olduğunu gösterir.

Doğuya gittiğinde Güneş’e karşı korunmasız bir toplulukla karşılaştı. Zülkarneyn (as)’ın Doğu ve Batı seyahatleri bize Güneş’in iki türlü tezahürünü anlatır. Güneş bir yerde batmakta iken başka bir yerde doğmaktadır ancak doğan ve batan Güneştir. Yani burada ikilikten bir olana ulaşma söz konusudur. Hakikat tecellisi bazen perdesiz, bazen de adeta kara bir balçık gibi maddi sebepler arkasından gerçekleşebilir. Eğer maksat hakikat Güneşine ulaşmaksa ‘Her şey zıddı ile kaimdir.’ düsturu ile hareket etmek gerekir.

İki dağ arasında karşılaştığı topluluk ne söz anlayabiliyor ne de söz anlatabiliyordu. Ne zamanki Zülkarneyn (as) anlaşabilmenin bir yolunu buldu, o zaman çözüme gidilebildi. Bu da bize ortak bir dil geliştirmenin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Çünkü ancak ortak bir dil geliştirildiğinde ortak değerlerde birleşmek mümkün olabilir ve böylelikle çağın getirdiği sorunlara çözüm bulunabilir.

Bu toplulukta yaşanan da buydu. Anlaşma yolu bulununca sorunlara çözüm de bulundu. Bu aşamada bilgi ve güç önem kazanıyor. Çünkü soru, çözümü bilen birine sorulabilir, yardım gücü yetenden istenebilir. Zülkarneyn (as) teknik bilgiye sahipti ama bilgi tek başına yeterli değildi, güce de ihtiyacı vardı. Orada yaşayanlar da sahip oldukları imkanlarla bu bakımdan destek verdi. Birinin eksiği/ihtiyaç duyduğu diğerinde vardı. Böylelikle birbirini tamamlayıp zararı ortadan kaldırabildiler.

Burada zarar vericiler olarak karşımıza Ye’cüc ve Me’cüc çıkıyor. Ne oldukları tam olarak tanımlanamayan bu topluluğun İslamî kaynaklarda yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, saldırgan, çevreye yayılıp zarar veren, yakıp-yıkan gibi olumsuz vasıflarla betimlendiğini görüyoruz. Zülkarneyn (as)’ın bu toplulukla savaşmak yerine bilgisini kullanarak onları engelleme yoluna gitmesi asıl kudretin tahrip edici bir çözüm olan savaşmakta değil bilgide olduğunun önemli bir göstergesidir.[1]

Tarihin bir bölümünde en az 200 yıllık bir döneme damgasını vuracak kadar büyük bir iz bırakan Zülkarneyn (as)’ın kıssasından çıkarabildiğimiz bu notlar, benzer bir dönemin arifesinde olduğumuz bugünlerde belki bizler için de bir rehber olabilir. 21 Aralık 2020’de gerçekleşecek olan Satürn-Jüpiter kavuşumu, toprak elementindeki ‘kıran’ süreci bitip hava elementi dönemi başlayacağı için en azından önümüzdeki 200 yıl için büyük önem arz ediyor.

Bu muazzam gök olayı ile başlayan süreçte Zülkarneyn (as) kıssasında vurguladığımız konular tüm insanlık adına kazandıran ve geliştiren değerler olacaktır. Sürecin olumsuzluklarından korunmak bu değerlere sahip çıkılmasıyla mümkün olur.

Hasılı kelam;

Güç, bütünün hayrına hizmet etmeyi esas almalı ve muktedirler bu gücü adaletle kullanmalıdır.

-İnsan Dünya şartlarına uygun olarak yaratılmıştır. Bu nedenle sebeplere tabi olmalı, yol-yöntem ile hareket etmelidir. Bunu da bilgi bakımından donanımlı olarak yapabilir.

-Kainata yerleştirilmiş bir düalite prensibi vardır. Gece-gündüz, karanlık-aydınlık, zahir-batın, iyilik-kötülük… Sonsuza kadar uzayıp giden bu ve benzeri ikili kavramlarda bir tarafa odaklı yaşamak tek kanatla uçmaya benzer. Geceyi reddederek gündüz, gündüzü reddederek gece bulunmaz. İnkar/red etmek ise beraberinde inkar/red ettiğin şeyin hakikatinden mahrum kalmayı getirir.

“İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır.” der şair.[2] Halbuki bütün ikilikler aslında ‘Bir’ olana ulaşmak, tevhide gelmek içindir. Bu da ancak ortak bir dil geliştirmekle mümkün olur. Ortak dil, ortak paydada buluşmayı ve sorunların çözümünü kolaylaştırır.

Sözlerimi bir tasavvuf ehlinin şiiriyle sırlamadan önce, yazımı bu mecrada paylaşma imkanı veren çok değerli Öner Döşer hocama teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Sonsuz şükran ve minnetle…

Hep ikilik birlik için.
Bak iki göz bir görüyor!
Birlik ise dirlik için
Bak iki göz bir görüyor! 
Ruh ve ceset arş ve felek
İns ve peri cin ve melek
Birlik için hep bu emek
Bak iki göz bir görüyor! 
Şirkten eyle hazer,
Vaktini boş etme güzer!
Aleme bir eyle nazar
Bak, iki göz bir görüyor! 
Sen de seni sen de seni
Bil ki, budur ”Allemeni”
Birleye gör can ve teni
Bak, iki göz bir görüyor! [3]

 

Şükran Öztürk

19.11.2020


[1] Zülkarneyn (as) ile ilgili notlarda muteber tefsir kaynaklarının yanı sıra tefsir alanında çalışmalar yapan alimlerin yazılarından faydalanılmıştır. Astrolojik yorum ve bağlantılar şahsıma aittir.

[2] İsmet Özel

[3] A’mâk-ı Hayâl, Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi