Satürn’ün Balık’la Sınavı

SATÜRN’ÜN BALIK'LA SINAVI

Güneşi Balıkta biri olarak, sınırların, yargıların ve dünyevi birçok değerin temsilcisi olan Satürn’ü anlamak ve hatta anlatmak… Hayat zorluklarla, cüretkâr teşebbüslerle ve tuhaflıklarla dolu J

Belki de güneşim yüzünden çekiliyorumdur Satürn-Balık yerleşimli dostlarıma. İçlerinde astroloji ile ilgilenenler de var, benimle paylaştıkları deneyimleri hep zorluklara işaret ediyor, nerede kural koyup sınır çizmeleri, nerede durumları olduğu gibi kabul edip geri çekilmeleri gerektiğini anlamakta zorlandıklarını söylüyorlar. Satürn’ün Balıktaki yerleşimi ile ilgili okuduğum birçok makalede ise, Balığın çözen, dağınık enerjisinden, kişinin disipline olmak yerine, zaman zaman aşırı fedakarlıkla, kendini kurban etme eğiliminden dolayı yaşanan SATÜRNYEN zorluklardan bahsediliyor ve Satürn’ün disipline edilmesi ile ilgili tavsiyeler veriliyor. Ancak bana göre bu, Balıkta yerleşmiş Satürn’den, Oğlaktaki gibi davranmasını istemek olur ki, bu beklenti, Satürn-Balık yerleşiminin kişiye getirdiği doğaya aykırı davranmasını istemektir. Akıntıya karşı kürek çekmek, yol almak değildir, bir süre olduğumuz yerde kalabilmek için enerjimizi tüketmektir.

O halde Satürn-Balık ne yapmalı? Bu soruya cevap verebilmek için önce Satürn’ün ve Balığın doğalarını ayrı ayrı ele alıp iyice anlamak gerekiyor.

Çıplak gözle görebildiğimiz son gezegen Satürn. Yani duyularımızla algılayabildiğimiz son SINIR. Dünyevi aklımızın duyusal verilerden beslendiği ve tanımlamaları bu yolla yapabildiği düşünüldüğünde, Satürn bizim dünyevi aklımızın da son sınırını temsil ediyor. O yüzden makro düzeyde algılanabilir kozmosun sınırını, mikro düzeyde ise bedenin ve dünyevi aklın ulaşabildiği sınırları gösteriyor bizlere. Bu sınır aynı zamanda bizim güvenlik alanımızı da belirliyor, çünkü bu sınırın bulunduğu mesafede duyularımız artık çok zayıf, gelen veriler belli belirsiz. Varlığını duyusal olarak hissettiğimiz ama tanımlayabilecek kadar bilgi alamadığımız bu alanda, gece karanlığında yürümek gibi bir tereddüt içindeyiz, bir saldırıya uğrasak ne saldıranı tanımlayabilecek ne de ona karşı tedbir alabilecek kadar netlik yok. O yüzden Satürn aynı zamanda en derin korkularımızı anlatıyor. Çünkü insan, yapısı gereği “bilmediğinden korkar” ve bu korkuyu mesafe koyarak, katı sınırlar çizerek oluşturacağı bir güvenlik alanıyla bertaraf etmeye çalışır.

“KORKU” egonun bir gereğidir, bize zarar verecek şeylerden sakındırmak yoluyla bizi hayatta tutar. Abartılmış bir korku ise hayatımızı, DARALTARAK elimizden alır.

Satürn’ün doğum haritamızdaki yerleşimi, bizim yüzleşmekte zorlandığımız en derin korkularımızı anlamamızı sağlar. Elementel olarak bahsedersek, ateş elementinde yerleşmiş Satürn, ateş elementinin temsil ettiği cesaret, girişim, eyleme geçme, yaratıcılık, liderlik gibi güdülerimiz, toprak elementindeki Satürn güvenlik, maddi ve dünyevi ihtiyaçlar, eylemlerimizi sürdürme konusunda azim ve yeterlilik, yeteneklerimiz, somut edinimlerimiz gibi değerlerimiz, hava gurubundaki Satürn iletişim ve bilgi gibi zihinsel faaliyetlerimiz, su grubundaki Satürn ise duygusal ve manevi tatmin benzeri ihtiyaçlarımız konusunda bize YETERSİZLİK hissi yaşatarak, içsel bir kısıtlama ve korku alanı oluşturur.

Transit Satürn ise, transit süresi boyunca temas ettiği hayat alanlarında, bulunduğu burca göre yaşatacağı deneyimlerle, önce mevcut kalıpları yıkar, bizi bu işlevselliği bitmiş kalıplardan arındırır, bizi güçlendirir ve yenilerini inşa ettirir. Bu yeniden yapılanma ise her zaman büyük bir azim ve gayret gerektirir. Yani özetle, Satürn’ün bulunduğu alanda her zaman korkular, sınırlar, derin deneyimler, yüzleşmeler ve yeniden yapılanma vardır. Deneyimlerle gelen baskı öyle ağırdır ki; korkuyla yüzleşme kaçınılmazdır. Bu yüzden Satürn transitleri genelde zor günlerin habercisi olarak algılanır. Korkunun bizim en güçsüz alanımız olduğunu ve tekâmülün, korkuların deneyimlenmesi, yüzleşme ve güçsüzlüklerin aşılması üzerine kurulu bir sistem olduğunu düşündüğümüzde ise, aslında Satürn’ün tekâmülümüzdeki en büyük yardımcımız olduğunu anlarız. Çünkü rahatlık ve atalete meyilli olan bizlerin bu rahatını bozan Satürn’ün hediyesi, hayatımızı yerle bir eden depremlere rağmen ayağa kalkabilmenin verdiği güç ve olgunlaşmanın, yenilenmenin, büyümenin getirdiği “FARKINDALIK” tır.

Satürn’ün temsil ettiği yetersizlik hissi, korku, tedbir ve sınırların aksine, Balık burcu bırakma, teslimiyet, aşkınlık ve sınırsızlık enerjisi taşır. Satürn yüzümüzü ne kadar dünyaya, tedbire ve güvende olma ihtiyacına döndürüyorsa, Balık burcu da o kadar sınırların ötesine çevirir ve dünyevi olandan o kadar uzaklaştırır.

Ve Satürn’ün Balıktaki zorluğu da tam bu sebeptendir. Evet dualite dünyasında yaşıyoruz ancak, bu iki ters prensip, zıtlıkların belki de en uç noktalarını temsil eder. Peki hangisini söylemeliyiz Balıkta yerleşen Satürn’e, “Satürn gibi davran ve sınırlarını koy, kendini güvende tut” ya da “Balık gibi davran ve akışa teslim ol” ???

Astrolojide her gezegen bir Esma-ül Hüsna ile temsil edilir. Satürn, “öğretmen, öğreten” anlamına gelen RABB Esmasına karşılık gelir. Ruhlarımız yaratıldığında, Kalü Bela’da ruhlarımıza “BEN sizin RABBİNİZ değil miyim?” diye sorulmuştur ve bizler  “evet, SEN bizim RABBİMİZ’sin” demişizdir. Böylelikle, dünyevi eğitimimizi ve yaşayacağımız deneyimleri KABUL ederek doğarız dünyaya. Ve bu eğitimde en büyük rolü, Satürn üstlenir. Kur’an’ da belirtildiği üzere, tekâmülümüzün gereği olarak “malımızla, canımızla, çocuklarımızla, sevdiklerimizle” yani bu dünyaya ait olan ve sahip olduğumuzu düşündüğümüz, nefsimize hizmet eden her şeyle deneniriz. Dünyanın geçiciliğini fark edip, maneviyata yüzümüzü dönebilmemiz için, nefsimizin tutunduğu her şeyden özgürleşmemiz gerekir ki, bunun tek yolu tutunduklarımızı kaybetmektir. Ve her kaybın ardından çekilen acı ile kendi sınırlılığımızı, kısıtlılığımızı idrak eder, kibrimizden uzaklaşır ve tefekküre yöneliriz. O yüzden Peygamberimiz “Nefsini bilen, Rabbini bilir” demiştir. Çünkü nefsimiz, tekamülümüzün önündeki yegane engeldir, ama aynı zamanda bizi tekamül ettirecek olan da yine bizim nefsimizdir.

Peki ya Satürn Balıkta bizi ne ile sınar? Burçlar bizlere hayatın doğumdan ölüme kadar geçen süre içindeki evrelerini de gösterir. Balık burcu, kişinin yaşlılık evresini temsil eder. Bu burçta artık dünyevi hırslar, zaaflar bitmiş ve yaşam enerjisi zayıflamıştır. Kişi dünyadan ayrılmak üzeredir ve hayat evrelerinde deneyimlediği benlik, bedensel zevkler, maddiyat, aile, çocuk, güç, kariyer gibi deneyimlerinden sonra hayatta önemsenecek yegâne değerin SEVGİ olduğu bilgisine ulaşır. O yüzden Balık evresinde kişi hayatla kavga etmeyi bırakır, dünyevi olanla bağı artık zayıftır ve tıpkı torunlarına sevgi ve bilgelik aktaran ve artık onların mutluluklarıyla mutlu olan bir büyükbaba gibi sevgi doludur. İnsanların kusurlarını görmezden gelir çünkü zamanında kendi de nefsine yenilmiş ve benzer hatalar yapmıştır, o yüzden bağışlayıcıdır, fedakârdır, artık kin tutamaz, hesap soramaz çünkü ne dünyevi aklı buna yeterlidir ne de bilgeliği buna izin verir. Bu yüzden, Balıktan önceki burçlardan birinde yerleşen Satürn’ün kişiye getirdiği deneyimler dünyevi iken, Balıkta getirdiği deneyim TESLİMİYET tir. Kişi en çok teslim olmaktan korkar, bu yüzden de var gücüyle kontrol etmeye, yönetmeye çalışır, ancak Balıkta çoktan dünyevi sınırların dışına taşılmıştır. Sahip olduğumuzu SANDIĞIMIZ soyut veya somut dünyevi değerlerin kaybedilmesi korkusuyla bizi besleyen, içimize verdiği endişeyle bizi dünyaya bağlayan, ayağımızı yere bastıran Satürn’ün, bize verdiği güç ve tutunma isteği, disiplinle yeniden inşa etme gücü Balığın aşkın sularında çözülür gider ve dünyaya tutunma ile dünyaya bırakma arasında bocalar dururuz. Ve ayaklarımız yere basmak ister ancak, basılacak bir yer olmadığı bilgisiyle sarsılırız.

Satürn Balıkta yerleştiğinde kişi, düşe düşe yeniden kalkmayı ve süreci yönetmeyi öğrenmek, böylelikle güçlenmek yerine, düşmek ve düşmenin verdiği acılar dâhil her düşüşü kabul etmek için buradadır. Çünkü kişinin tekâmül sınavı, dünyada ayakta kalabilmek değil, her düşüşün altındaki kadersel planı anlayıp kabul edebilmektir. İşte ancak o zaman acısı diner, dünyaya tutunmaya çalışmadan ve dünyevi olandan korkmadan, dünyada var olabilmeyi öğrenir. Ve ancak o zaman sahip olduğu Satürnyen enerjiyi dünyaya tutunmak için değil, kadersel plana hizmet etmek için kullanmaya başlar. Kendi varlığını güvenceye almayı önemsemez artık, çünkü korkularının Balıkta çözülmesine izin vererek teslim olmuş ve korkularını aşmıştır. Korkulacak bir şeyin kalmadığı yerde, ne bir sınıra, ne bir kalıba ne de yargıya ihtiyaç vardır. Çünkü her şey olması gerektiği gibidir ve kişisel çabayla düzelteceği hiç birşey kalmamıştır.

Doğu felsefesinde Satürn-Balık yerleşimine “zor ve güçlü karmik yük” olarak yorum getirilir ve bu “yaşlı ruhlara” karmayı temizlemek için toplumsal hizmet önerilir. İslam inancı ise “kimseye taşıyabileceğinden fazlası yüklenmez” diyerek, hayatı zorluklarla geçmiş olan insanların bu zorlukları taşıyabilecek güce ve desteğe sahip olduklarına vurgu yapar. “Halka hizmet, HAKK’a hizmettir” diyerek de, her bir bireyin diğerine yardım ve hizmetten sorumlu olduğunun altını çizer. İnanışımız ne olursa olsun, pek çok inançta benzer vurgular görebiliriz. Benim tanıma fırsatı bulduğum Satürn-Balık yerleşimli arkadaşlarımdan çoğu “HİZMET” yolunu seçerek şifalandılar, yani şifa dağıtarak… Satürnlerini kendilerine hizmet için kullanmaktan vazgeçtiler ve aşkın niyetlerin hizmetinde kullanmak üzere disipline oldular. Güneşi, venüsü, ay’ı ya da diğerlerini değil, en zor olanı, SATÜRN’Ü, kabule, kadersel plana, ilahi sevgiye, yargısızlığa, tek sınırın vicdan olduğu, korkunun yerini teslimiyetin aldığı Balığa teslim ettiler. Onlar Satürn-Balıklarından çok şey öğrendiler ve şimdi bunu bizlere de yaşatmak yoluyla öğretip, Satürn’ün verebileceği en büyük farkındalığın hediyesini bizlerle paylaşmaya çalışıyorlar.

 

MİNE ÖRS

08.11.2013