Asanı Taşa Vur!

 

2012 yılının yaklaşmasıyla beraber çeşitli kıyamet tasvirleri gündemden düşmez oldu. Her realite kendi idrakine bağlı olarak ki, bu idrak o realitenin ortak şuur sahasının kapasitesi ile sınırlıdır, muhtemel kıyamet senaryoları üretip, tabiri caizse pazara servis etmekte. Belirtmek gerekir ki, bu senaryoların hepsi de idrak kapasitesi nazarından doğrudur. Bir bakıma her kişi kendi ferdi kıyamı ile baş başadır. Bunu gezegenlerin tıpkı 'zamanı gelince' bize görünür olmaları durumuna benzetebiliriz. Yaradılış skalatiktir. Biz bu skalanın neresinde bulunuyorsak, doğrularımız da o seviyenin içerisindeki doğrulardır ve tabi ki, mutlak değildir. Sevgili Einstein'ın görecelik kanunu bunu bilimsel olarak da çok net izah etmiştir. İşte bu sebepten hiç kimseyi eleştirmemeli, herkesin kendi nokta-i nazarından haklılığını teslim etmeliyiz. Bu uzun girizgahtan sonra kıyamet olgusunu 'ben nasıl algılıyorum'u sizlerle paylaşarak devam etmek istiyorum.

 

Hakikat bilgisi insanlığa hep sembolik olarak verilmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, varlığın şuur kapasitesinin içinde bulunduğu vasata uygun olarak daralmasıdır. Küçük bir bardağa bir sürahi su doldurmaya benzer. Hatta bilginin enerji potansiyelini düşünürsek, beş voltluk ampule 100 voltluk elektrik uygulamaya benzer demek daha uygundur. Böyle bir bu durumda ampul patlar. İşte buna benzer olarak, bizlerin varlık olarak dünya vasatında bedenlenmemiz, aşkın şuurumuzun buna göre kısıtlanmasını (daraltılmasını) gerektiriyor. Dünyamızda patlak beyinler vardır. Bir araştırmaya göre akıl hastanelerinde yatan bir kısım hastaların bu durumda olması muhtemeldir. İsa'nın bedenlenmeden önce kendi asli göksel varlığını hatırlamayı dilediği, bunda muvaffak olduğu, ancak sonrasında Rabbi'ne azli için yalvardığı literatürde mevcuttur. Benzer olarak, Afrika Mali Cumhuriyeti'ndeki 250.000 kişilik son derece ilkel bir şekilde yaşayan Dagon kabilesi tradisyonu, Siriusyen kültüre dayalı kökenlerimize ait iniş sürecini (dünya yaşamı) ve özellikle Sirius yıldızları ile ilgili astronomik veriyi isabetli olarak bildirmişlerdir. Bunlar, kafayı patlatmamakla beraber birer istisnadır. Nasıl'ı, niçin'i ile ayrı bir yazı konusudur. Ancak Sirius yıldızının, Kur'anı Kerim'de bahsi geçen tek yıldız olması (Necm Suresi), bununla ilgili ilk isabetli ve bilinmeyen bilgilerin günümüzde adeta yontma taş devri varlıkları ilkelliğinde yaşayan Dagon'larca verilmesi, bilginin seyri, depolandığı hafıza ve kime nasip olduğu açısından ilginçtir.

 

Evet, bazıları direk olarak alsa da, biz sokaktaki ortalama insana hakikat bilgisi sembollere büründürülerek, bir anlamda dönüştürücü tesiri ambalajlanarak verilmiştir. Kıyametin bir üst realiteye uyanış olduğundan daha önce bahsetmiştim. Kişisel kıyamımız hangi noktada durduğumuzla alakalıdır. Varlıkların şuur yayılımı olarak farklı seviyelerde bulunur. Dolayısıyla, kimi realitede yaygın inanış kıyametin taş taş üzerinde kalmaması üzerine kurulu fiziki bir olgudur; kimi realite durumuna göre her şeyin sonudur; kimilerine göre algısal olarak bir üst realite katmanına sıçrayıştır. Ben daha çok sonuncu düşünceye katılıyorum. Fiziki bir dönüşümü de içermekle beraber kıyamet özünde şuursal bir geçiştir.

 

Kıyam olgusunun zamanlamasıyla da ilgili çeşitli saptamalar var. Kanımca kıyamet zamanlama olarak, içinde bulunulan herhangi bir realite katmanının olgunluk aşamasındaki son kertesidir. Dolayısı ile kıyamet her an yaşanmaktadır. İçinde bulunduğumuz 2012 yılı ile alakalı özel konum ise, 'top yekun' bir sıçrayışı ifade etmesi bakımından önemlidir. Büyük bir döngünün sonuna erişilmiştir ve yeni bir döneme geçilecektir. Burada kritik olan bunun tüm insanlığı etkileyecek olmasıdır. Bir nevi, okulların yaz tatiline girerek bir üst sınıfa geçilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Yani, ara karnedeki kırıklarımızı düzeltmemiz için az bir zamanımız kaldı; herkes bütünleme sınavları sürecindedir.

 

Bu sınavı geçebilmemiz için 'asamızı taşa vurmamız' gerekiyor. Musa kavmi için su (bir üst tesir) ararken, O'na “Asanı taşa vur.” emredilmiştir. Asa sembolizmi bilgiyi ifade eder. Musa'nın asası aynı zamanda bilgiden hasıl olan bir liyakatle vazife görme gücüdür. Kova çağı o zamandan süregelmekte gördüğümüz gibi! Taş ise, etrafımızda ördüğümüz kabuklarımız ile yerine göre artık üzerinde iyi şeylerin filizlenmesine imkan vermeyecek vicdan ve karakterleri ifade eder. Her türlü kin, nefret, öfke, haset gibi bedene ait olumsuz duygu ve düşünceler bizi daha da taşlaştırır. Üzerimize çektiğimiz bu kalın battaniye bizi rahmetimizden biraz daha uzaklaştırır. Korkularımız da ne yazık ki, katman tabaka oluşturan en tesirli faktörlerden biridir. Düşünce ve fikirlerimiz ile buna paralel olarak davranışlarımızın berraklığı, sadeliği ve yüksek gayesi, bizi çevreleyen bu kara bulutlardan kurtararak arzu edilen kıyam bilincine taşıyacaktır.

İsa, ilk takipçilerini 'balıkçılıkla' bağdaştırmıştır. İncil realitesinde balık ve aynı zamanda diri su birbirini tamamlayan iki semboldür. Diri su doğrudan doğruya vicdan sezgisini ifade eder. Balık ise, bu diri suda tatbikat görecek 'sevgi' insanıdır. 12 12 2012 tarihli astroloji haritasında karşılaştığımız yod (Tanrı'nın eli) açı kalıbının çıkış noktasında sevgiyi sembolize eden Venüs gezegeninin yer aldığını ve sevginin en temel yaradan enerjilerden biri olduğuna burada dikkat çekmek isterim.

 

Kur'an'da Kevser suresinde Muhammed'e “Biz sana kevseri verdik” sembolü ise, peygamberimizin dünya tesirlerin fevkinde olduğuna vurgu yapılarak onun vicdan realitesinin de üzerindeki tesirlere tabi olduğunu anlıyoruz.

 

Kısaca toparlayacak olursak, kıyamet tekamülde realite atlamaktır. Bunu en hızlı içimizdeki tortuları sevgi ve bilgi ile temizleyerek yaparız. Biz arındıkça bize akan bilginin kalitesi ve biz o nispette yükseliriz. Bu gidişat sonsuzdur.

 

Sevgili dostlar, bu düşüncelerimde yalnız olmadığımı biliyorum ancak unutmayalım ki, bu fikirler de bir başka bakış açısına göre görecelidir. Varlık, yaratılmış olan 'kendince sonsuz' evrende alemden aleme akarak, bu sonsuzluğu deneyimler. Bu bir tekamül sürecidir ve daima 'gelişerek' başkalaşır. Bir anlamda, bizler için değişmeyen yegane şey değişimin kendisidir. Dolayısı ile, daha ileri uzanabilmemiz, bir üst realiteye sıçrayabilmemiz için yapmamız gereken şey 'kıyam' edebilmektir. Nasıl bir kıyam; bunu idrakine bağlı olarak kişinin hür iradesi belirleyecektir.

 

Bilginin ışığı üzerinizde olsun…

Tekrar buluşmak üzere, sağlıcakla kalın.

 

Yeşne İren,

25 Aralık 2009

ASTROLOJİ OKULU

Asanı Taşa Vur!

 

2012 yılının yaklaşmasıyla beraber çeşitli kıyamet tasvirleri gündemden düşmez oldu. Her realite kendi idrakine bağlı olarak ki, bu idrak o realitenin ortak şuur sahasının kapasitesi ile sınırlıdır, muhtemel kıyamet senaryoları üretip, tabiri caizse pazara servis etmekte. Belirtmek gerekir ki, bu senaryoların hepsi de idrak kapasitesi nazarından doğrudur. Bir bakıma her kişi kendi ferdi kıyamı ile baş başadır. Bunu gezegenlerin tıpkı 'zamanı gelince' bize görünür olmaları durumuna benzetebiliriz. Yaradılış skalatiktir. Biz bu skalanın neresinde bulunuyorsak, doğrularımız da o seviyenin içerisindeki doğrulardır ve tabi ki, mutlak değildir. Sevgili Einstein'ın görecelik kanunu bunu bilimsel olarak da çok net izah etmiştir. İşte bu sebepten hiç kimseyi eleştirmemeli, herkesin kendi nokta-i nazarından haklılığını teslim etmeliyiz. Bu uzun girizgahtan sonra kıyamet olgusunu 'ben nasıl algılıyorum'u sizlerle paylaşarak devam etmek istiyorum.

 

Hakikat bilgisi insanlığa hep sembolik olarak verilmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, varlığın şuur kapasitesinin içinde bulunduğu vasata uygun olarak daralmasıdır. Küçük bir bardağa bir sürahi su doldurmaya benzer. Hatta bilginin enerji potansiyelini düşünürsek, beş voltluk ampule 100 voltluk elektrik uygulamaya benzer demek daha uygundur. Böyle bir bu durumda ampul patlar. İşte buna benzer olarak, bizlerin varlık olarak dünya vasatında bedenlenmemiz, aşkın şuurumuzun buna göre kısıtlanmasını (daraltılmasını) gerektiriyor. Dünyamızda patlak beyinler vardır. Bir araştırmaya göre akıl hastanelerinde yatan bir kısım hastaların bu durumda olması muhtemeldir. İsa'nın bedenlenmeden önce kendi asli göksel varlığını hatırlamayı dilediği, bunda muvaffak olduğu, ancak sonrasında Rabbi'ne azli için yalvardığı literatürde mevcuttur. Benzer olarak, Afrika Mali Cumhuriyeti'ndeki 250.000 kişilik son derece ilkel bir şekilde yaşayan Dagon kabilesi tradisyonu, Siriusyen kültüre dayalı kökenlerimize ait iniş sürecini (dünya yaşamı) ve özellikle Sirius yıldızları ile ilgili astronomik veriyi isabetli olarak bildirmişlerdir. Bunlar, kafayı patlatmamakla beraber birer istisnadır. Nasıl'ı, niçin'i ile ayrı bir yazı konusudur. Ancak Sirius yıldızının, Kur'anı Kerim'de bahsi geçen tek yıldız olması (Necm Suresi), bununla ilgili ilk isabetli ve bilinmeyen bilgilerin günümüzde adeta yontma taş devri varlıkları ilkelliğinde yaşayan Dagon'larca verilmesi, bilginin seyri, depolandığı hafıza ve kime nasip olduğu açısından ilginçtir.

 

Evet, bazıları direk olarak alsa da, biz sokaktaki ortalama insana hakikat bilgisi sembollere büründürülerek, bir anlamda dönüştürücü tesiri ambalajlanarak verilmiştir. Kıyametin bir üst realiteye uyanış olduğundan daha önce bahsetmiştim. Kişisel kıyamımız hangi noktada durduğumuzla alakalıdır. Varlıkların şuur yayılımı olarak farklı seviyelerde bulunur. Dolayısıyla, kimi realitede yaygın inanış kıyametin taş taş üzerinde kalmaması üzerine kurulu fiziki bir olgudur; kimi realite durumuna göre her şeyin sonudur; kimilerine göre algısal olarak bir üst realite katmanına sıçrayıştır. Ben daha çok sonuncu düşünceye katılıyorum. Fiziki bir dönüşümü de içermekle beraber kıyamet özünde şuursal bir geçiştir.

 

Kıyam olgusunun zamanlamasıyla da ilgili çeşitli saptamalar var. Kanımca kıyamet zamanlama olarak, içinde bulunulan herhangi bir realite katmanının olgunluk aşamasındaki son kertesidir. Dolayısı ile kıyamet her an yaşanmaktadır. İçinde bulunduğumuz 2012 yılı ile alakalı özel konum ise, 'top yekun' bir sıçrayışı ifade etmesi bakımından önemlidir. Büyük bir döngünün sonuna erişilmiştir ve yeni bir döneme geçilecektir. Burada kritik olan bunun tüm insanlığı etkileyecek olmasıdır. Bir nevi, okulların yaz tatiline girerek bir üst sınıfa geçilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Yani, ara karnedeki kırıklarımızı düzeltmemiz için az bir zamanımız kaldı; herkes bütünleme sınavları sürecindedir.

 

Bu sınavı geçebilmemiz için 'asamızı taşa vurmamız' gerekiyor. Musa kavmi için su (bir üst tesir) ararken, O'na “Asanı taşa vur.” emredilmiştir. Asa sembolizmi bilgiyi ifade eder. Musa'nın asası aynı zamanda bilgiden hasıl olan bir liyakatle vazife görme gücüdür. Kova çağı o zamandan süregelmekte gördüğümüz gibi! Taş ise, etrafımızda ördüğümüz kabuklarımız ile yerine göre artık üzerinde iyi şeylerin filizlenmesine imkan vermeyecek vicdan ve karakterleri ifade eder. Her türlü kin, nefret, öfke, haset gibi bedene ait olumsuz duygu ve düşünceler bizi daha da taşlaştırır. Üzerimize çektiğimiz bu kalın battaniye bizi rahmetimizden biraz daha uzaklaştırır. Korkularımız da ne yazık ki, katman tabaka oluşturan en tesirli faktörlerden biridir. Düşünce ve fikirlerimiz ile buna paralel olarak davranışlarımızın berraklığı, sadeliği ve yüksek gayesi, bizi çevreleyen bu kara bulutlardan kurtararak arzu edilen kıyam bilincine taşıyacaktır.

İsa, ilk takipçilerini 'balıkçılıkla' bağdaştırmıştır. İncil realitesinde balık ve aynı zamanda diri su birbirini tamamlayan iki semboldür. Diri su doğrudan doğruya vicdan sezgisini ifade eder. Balık ise, bu diri suda tatbikat görecek 'sevgi' insanıdır. 12 12 2012 tarihli astroloji haritasında karşılaştığımız yod (Tanrı'nın eli) açı kalıbının çıkış noktasında sevgiyi sembolize eden Venüs gezegeninin yer aldığını ve sevginin en temel yaradan enerjilerden biri olduğuna burada dikkat çekmek isterim.

 

Kur'an'da Kevser suresinde Muhammed'e “Biz sana kevseri verdik” sembolü ise, peygamberimizin dünya tesirlerin fevkinde olduğuna vurgu yapılarak onun vicdan realitesinin de üzerindeki tesirlere tabi olduğunu anlıyoruz.

 

Kısaca toparlayacak olursak, kıyamet tekamülde realite atlamaktır. Bunu en hızlı içimizdeki tortuları sevgi ve bilgi ile temizleyerek yaparız. Biz arındıkça bize akan bilginin kalitesi ve biz o nispette yükseliriz. Bu gidişat sonsuzdur.

 

Sevgili dostlar, bu düşüncelerimde yalnız olmadığımı biliyorum ancak unutmayalım ki, bu fikirler de bir başka bakış açısına göre görecelidir. Varlık, yaratılmış olan 'kendince sonsuz' evrende alemden aleme akarak, bu sonsuzluğu deneyimler. Bu bir tekamül sürecidir ve daima 'gelişerek' başkalaşır. Bir anlamda, bizler için değişmeyen yegane şey değişimin kendisidir. Dolayısı ile, daha ileri uzanabilmemiz, bir üst realiteye sıçrayabilmemiz için yapmamız gereken şey 'kıyam' edebilmektir. Nasıl bir kıyam; bunu idrakine bağlı olarak kişinin hür iradesi belirleyecektir.

 

Bilginin ışığı üzerinizde olsun…

Tekrar buluşmak üzere, sağlıcakla kalın.

 

Yeşne İren,

25 Aralık 2009

ASTROLOJİ OKULU