Bölüm II : Helikon Dağı’nda Göksel Bir Konaklama

Bölüm II : Helikon Dağı'nda Göksel Bir Konaklama

 

Khaos'du hepsinden önce var olan,

Sonra geniş göğüslü Gaia, Toprak Ana,

Sürekli sağlam tabanı ölümsüzlerin,

Onlar ki tepelerinde otururlar karlı Olympos'un. . .

(Theogonia, 1977 :108)

            Hesiodos'un tanrı soylarını açıkladığı eserinde, yer merkezli bir bakışla, önce toprak var olur kaosdan; ancak ondan sonra gelir aydınlığı ve karanlığı taşıyan tanrılar; yer yüzünde çile çekecek insanlardan yükseğe konumlandırılmışlardır. Zira Platon'un eleştirdiği gibi insandan yüksekte olmalarına rağmen, tutkularına kapılmaktan alıkoyamazlar kendilerini, bazen kıskançlığa kapılır, bazen de bir ölümlünün peşi sıra yeryüzüne inerler. Tanrılar'ın yeryüzündeki olayları belirlemeleri gibi, yeryüzü de tanrıları etkileyebilmektedir. Zeus, boğa kılığına girip güzel Europe'yi kovalarken, çakır gözlü kızı Pallas Athene, Odysseus'a yol göstermek için bin bir kılığa girer; oğlunun karşısına çıkıp onu  bir çeşit ikna eder. Ulu Poesiodon, yüzü yanıkların arasına karışmışken, tanrısal Odysseus'un kurtuluşa ereceğini öğrenip, hemen işe koyulur. Yerüyüzündeki, yukarıyı, yukarısı da yeryüzünü karıştırır; gözünü açtığı dünyada anlam arayışına başlayan insan bilinci, yukarıyı ve aşağıyı kolektif bir kavrayışla bütün olarak anlamlandırmıştır. Jung'un söylediği gibi, tüm deneyimlerin yer aldığı kolektif bilinçdışı gök yüzünde simgelenmiştir; ve yer yüzünde harekete geçer.

Toprak bir varlık yarattı, kendine eşit;

Dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı gök'ü

Mutlu tanrıların sürekli, sağlam yurdunu…

…Doğurdu derin anaforlu Okeanos'u

Ve Koios'u, Hyperion'u, İapetos'u,

Theia, Rheia, Themis ve Mnemosyne'yi…

… Bunlardan sonra Kronos geldi dünyaya,

O ard düşünceli tanrı,

En belalısı Toprakoğulları'nın.

Ve Kronos diş biledi yıldızlı babasına. ..

(Theogonia, 1977 : 109)

            Yeryüzünden bakılarak anlamlandırılan gökyüzü -Uranos, Toprak'dan sonra gelmiştir. Gök yüzünün hakimi, kozmik bilinç Uranos, kendi iktidarına karşı çıkacak başka bir etki – güç istemediğinden dolayı oğullarından nefret eder; ve böylece başlar Kronos'la, Uronos'un sonsuz anlaşmazlığı. Astrolojide bilincin mavi parıltılarını, anlayış ve özgürlüğün sınır nedir bilmeyen yapısını simgeselleştiren Uranos, Kronos doğana kadar kendi varlığını tehdit edecek bir güç tanımamıştır. Ancak onun doğumuyla bir şeyler değişir; yalnızca varlığıyla bile rahatsız edeci bir tesir yaratmıştır kural tanımaz Uranos'un üzerinde. Böylece Kronos, ilk metinlerde bile belalı olarak adlandırılan, gerçeklikle derdi olanların korkulu rüyası Satürn, Uranos'un özgürlüğünü kısıtlayarak kendi varlığını pekiştirir. Gaia'dan aldığı bir tırpanla hadım eder babasını; böylece Uranos'un yeryüzüne dökülen parçalarından, yaman Erinys'ler doğar; öç alma tanrıçaları. Daha sonra, öç alma kavramının hukukun üstünlüğüyle kurumsallaşmasıyla birlikte, Erinys'ler insanın derinliklerinde bir yere inecektir.

            Astrolojide yerine getirilmesi gereken görevlerin, maddi boyutta ortaya çıkan realitelerin, sorumluluk ve kısıtlamaların simgesi Satürn, toprakla uğraşan ve geçim derdi bitmeyen Hesiodos'da da "ard düşünceli," olarak ifadesini bulur. Günümüzde bir Satürn transiti için aynısını söyleyebilecek pek çok kişi varıdır; bu düşünceler yersiz değildir. Geçtiği hayat alanıyla ilgili konularda, arka planda Satürn'ün niyeti sezilir;

Kötü bir babaya acımam babamız olsa da,

Kötülükleri ilk tasarlayan odur madem.

(Theogonia, 1977: 110 )

            Kronos'un kendi tarihini özetleyen bu cümlesinden, görev duygusuyla hareket eden, yapılması gerekenin vaktinde ve tam olarak yapılmasını ifade eden bir anlamı olduğunu okuduğumuzda; adaleti gerçekleştiren zamanın ağır adımlarını da duyarız. Haritada transit eden bir Satürn, hayatın o alanında sorumluluklarının gerçekleştirilmesini talep etmektedir; ve ödevler reddedildiğinde de tırpan, tam can alıcı noktaya inecektir. Çünkü adalet evrensel yasaların işleyişiyle, kozmik bir saatle gerçekleşmektedir. Satürn'ün sınırlarını yıkmak ve zamanında kaymalar yaratarak ona meydan okumaksa, babası Uranos'un başlıca etksidir; elbette tanrıların bu çekişmesi; yeryüzünde düzenlerin değişmesine neden olmaktadır.

            Uranos'un kanlarının denize dökülen bir kısmından, güzeller güzeli tanrıça Aphrodite doğar. Sevmenin, sevişmenin büyüsü, göksel frekansların dünya molekülüne karışmasıyla; maddesel olana sevginin açığa çıkmasına neden olur. Elbette bu doğum Satürn eliyle olduğundan bir forma girmiş olması da zorunludur.  Astrolojik haritada, maddi olana sevginin ifadesidir; bir insan ya da sanat eseri olsun, tanrısal ruhun bedenlenmiş ifadesine yönelmiştir. Haritada geçtiği hayat alanında; maddi olanı iyileştirmeyi ya da maddi olanla iyileşmeyi vaat eder. 

Rheia, Kronos'un yatağına girince

Şanlı evlatlar doğurdu ona:

Hestia, Demeter, altın sandallı Hera

Ve güçlü Hades, yerin altında oturan,

Yüreği acımak nedir bilmeyen tanrı,

Toprağı sarsan uğultulu tanrı Poseidon,

Ve temkinli Zeus, tanrıların ve insanların babası,

Yıldırımları yeryüzünü titreten.

(Theogonia, 1977 : 119)

            Hestia, Demeter, altın sandallı Hera, hepsi de yeryüzünde insan davranışlarıyla harekete geçen kişileştirmeler olmalarına rağmen, bu yazıda yalnızca, temel sekiz gezegen dikkate alınmıştır. Gaia ve Uranos'un Kronos'a önceden haber verdiği gibi, oğlu Zeus, babasını yenerek, – bir zamanlar onun yapmış olduğu gibi, yerine geçer; Çünkü budur Zeus'un isteği. Astrolojide büyük iyicil olarak bilinen Jüpiter, zamanın ve derin bilgeliğin ruhu Satürn'den doğmuştur. Ancak onun bu yayılım isteği, kısıtlamalarla gerçekliği oluşturan Satürn'ün varlık alanıyla çarpışır. Jüpiter bir haritada, kişinin kendini nasıl ve ne üzerinden genişleterek yaşam yolunda deneyim kazandığını gösterir. Değişmez realitelere meydan okuyan inancın, bu realiteleri ne ölçüde değiştirme gücü vardır? İnançlarımızın doğasını belirleyen güçler, yaşam sürecinde hangi gerçekliği inşa eder?  Mythos boyutunda; tanrısal istek ve niyetler, reailiteyi değiştirerek harekete geçerler; ancak kendinden doğmuş olan onu yenebilir;  varlığını tanıyan ve doğasının zorunlu bir koşulu olarak onu aşan. . .

DEVAM EDECEK…

Hande Edremit

6 Kasım 2013, Çarşamba

ASTROLOJİ OKULU, Caddebostan