Uranüs Henüz Hazır Değildi!

 

Bugünkü Milliyet gazetesinde şöyle bir haber var:

"Yüzyılın en büyük deneyinin gerçekleştirileceği CERN'de Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC)'nın içine ekmek parçası kaçtığı için, bazı bölümlerinin aşırı ısınma sonucu bozulduğu açıklandı." Kaynak: www.milliyet.com.tr

Haberi okur okumaz kendi kendime “Çünkü Uranüs henüz hazır değildi!” diyerek gülümsedim. Hemen ardından da neden böyle düşündüğümü anlatan bir yazı yazmak geldi içimden. Yazıma koyduğum başlık işin latifesi tabii, ama astrolojik göstergeler 2010 yaz aylarında, insanoğlunun bu deneyden beklentilerinin çok daha ötesinde sonuçlarla karşılaşabileceğinin işaretlerini veriyor…

2008 yılından itibaren etkinleşmeye başlayan Satürn Uranüs karşıtlığı, bilim ve teknoloji alanında realite olarak görülen kalıpların yıkılmaya başlayacağı, insanoğlunun aydınlanmasını tetikleyecek, bilinç düzeyini yükseltecek gelişmelerin ortaya çıkacağı zamanlarda olduğumuzu gösteriyor. 2009-2012 yılları süresince insanoğlu, özellikle bilim dünyasında yaşanacak gelişmelerle, varoluşunun nasıllığını ve evrendeki yerini idrak edebilmek için tüm sınırlarını zorlayacaktır. Bilim ve teknik alanında önemli gelişmelerin yaşanacağı, eskimiş ve bilindik kalıpların yıkılacağı bir sürece doğru ilerliyoruz!

Daha önceki yazılarımda ve “Dönüşüm Zamanı” kitabımda bu konuyu irdelemiştim. Kitabın 125-129. Sayfalarından bazı alıntılar yaparak, konu hakkındaki astrolojik yaklaşımlarımı ilk kez okuyanları kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Bilimsel konularda da, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, bildiğimiz kalıpların, tabuların kırılacağı günlerin içerisindeyiz ve 2009-2011 geçişinde bunu belirgin bir şekilde yaşayacağız. Bu yıllardan itibaren, bilimsel konularda veya inançlarda bilinen ve gözle görülen gerçeklik kavramının ötesine geçme çabaları yoğunlaşacaktır ve bu girişimler muhafazakar bilim dünyası veya din otoriteleri tarafından pek de hoş karşılanmayacaktır. Klonlama, tartışılacak önemli konu başlıklarından birisi olacak, ama sadece klonlama konusuyla sınırlı kalmayacaktır kuşkusuz. Evrenin oluşumu konusunda şimdiye kadar ortaya koyulan teorilerin sarsılması da, kuvvetle muhtemeldir.

Yakın geçmişte, bunun belirgin örneklerini yaşamaya başladık bile. 10 Eylül'de Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN) yapılan büyük patlama deneyinde, evrenin oluşumundaki (Satürn) sırları ortaya çıkarması (Uranüs) hedefleniyordu. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) isimli parçacık hızlandırıcısında, atom çekirdeğindeki protonlar çok yüksek enerjiyle çarpıştırılacaktı (Satürn Uranüs karşıtlığı). Şimdiye kadar inşa edilen (Satürn) en büyük ve en yüksek enerjili parçacık hızlandırıcısı olan LHC'deki (Uranüs) çarpışma sonucunda ortaya çıkacak parçacıkların evrenin işleyişindeki rolleri incelenecekti. LHC'de protonlar, tünelin çevresine de yerleştirilen süper iletken mıknatıs parçaları tarafından yönlendirilecek. Böylece zıt yönlerde dönen iki proton ışını üretilecekti (Satürn Uranüs zıtlığı). Bilim dünyası, çarpışmalar sonunda şimdiye kadar keşfedilmemiş yeni parçacıkların açığa çıkmasını bekliyordu. Deney, evrenin başlangıcını oluşturan "Büyük Patlama" dan (Big Bang) sonra ortaya çıkan büyük enerji yoğunluğunu tekrar yaratarak parçacıkların yine ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Böylece fizik modellerinin temelini oluşturan ve parçacıklara kütle özelliği veren "Higgs" parçacığı da gözlemlenebilecekti. Deneyin kanser tedavisinde çığır açacağı, Grid teknolojisi sayesinde hücrelerdeki kanserli tümörlerin (Satürn) tespit edilip yok edilmesinin (Uranüs karşıtlığı) çok kolaylaşacağı belirtiliyor. CERN'in küresel ısınma ile mücadelede de önemli katkılar sunacağı ve nükleer atıkların (Uranüs) yok edilmesinde güvenli bir sistemin oluşturulmasına yardım edeceği vurgulanıyordu. CERN yardımıyla, radyoaktif maddeler içeren nükleer atıkların (Uranüs) içindeki protonlar ateşlenecek ve nötronlar bloke edilerek nükleer atıktaki radyoaktif madde, insanlar için zararsız hale getirilecekti.

10 Eylül 2008’de Milliyet gazetesinde Türk Fizik Derneği Genel Başkanı İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü Nükleer Fizik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Baki Akkuş ile yapılan röportajda bu konu hakkında astrolojik takvimle örtüşen ilginç cümleler okudum ve yazıma ilave etmek istedim. Akkuş bu deneyler sonucunda teknolojik devrim yaşanacağını söylüyordu. Bu yorum zaten Satürn-Uranüs döngüsünün önemli özelliklerinden biriydi. Akkuş şöyle diyordu: "Fizik kanunları değişebilir, gelişebilir veya yeni kanunlar ortaya çıkabilir. Hatta birçok yeni parçacıkların da ortaya çıkması bekleniyor. Önce en küçük parça olarak atomları biliyorduk. Sonra çekirdeği bulundu. Sonra çekirdeğin içinde nötron, protonların var olduğunu öğrendik. Bilimsel merak bu kez de proton ve nötronların içinde kuarklar ve gluonların var olduğunu buldu. Şimdi onların içinde de neler olduğu ortaya çıkabilir. Bilgisayar, elektronik, nanoteknoloji, süperiletkenler, yeni malzemelerin geliştirilmesi, enerji teknolojisi, savunma ve uzay sanayiinde çok büyük teknolojik gelişmelere yol açacak." Akkuş, bulgulara ulaşılmasının ne kadar süreceği konusunda şöyle diyordu:"Maddeye kütle kazandıran “Higgs parçacığı”nın bulunmasının 2 yıllık bir süre alacağı tahmin ediliyor."

Satürn-Uranüs karşıtlığı, başlangıcından yaklaşık iki yıl sonra 26 Temmuz 2010'da yakın dönem için son kez tam açıya ulaşacak. Büyük olasılıkla, 2008 yılı sonlarında başlanan bu projenin önemli sonuçlarının ortaya çıkacağı zamanlar da, işte bu tarihler civarlarındadır.

Astrolojide Satürn, yavaş, tedbirli ve değişime karşı dirençlidir. Güven duyulan şeylere önem verilir, yenilikçilik şüphe ile karşılanır. Bu yüzden Satürn, geleneksel bilim dünyası ile bağdaştırılır. Gerçi bilimler hem Uranüs hem de Satürn doğasında özellikler taşır ve bilim dünyası daha çok Satürnyendir. Çünkü Satürn “şüphecilik” ile “deney ve ispat” ile ilişkilidir. Satürn ütyopik olanın değil (bu Uranüs’ün temsil ettiği bir kavramdır), reel ve dünyevi olanın peşindedir. Realite yapıdır, Satürn de öyle. Realite kısıtlamadır, Satürn de öyle. Realiteyi anladığımız şeklinde koruyan, bu enerjidir. Evrensel anlamda “sınırlar” Satürn ile bağdaştırılır. Amerikalı astrolog Robert Hand’in dediği gibi, Satürn kuralları koyar, sınırları belirler, yapıyı oluşturur ve oyunun doğasını tanımlar. Bazen insanoğlunun oyunun kurallarını çiğnemesinin bedeli büyüktür ve yıllarca acı verecek kadar yıpratıcı sonuçları olabilir. Astrolojide “kuralları çiğnemek” ya da “sınırları aşmak” denilince aklımıza hemen Uranüs gelir. 

Uranüs, beklenmedik şeyleri ifade eder, şoklar ve devrimlerle değişimi beraberinde getirir. Astrologlar Uranüs’ü, elektronik, bilgisayar, havacılık gibi yenilikçi teknolojilerle ve dünyamıza radikal değişimler getiren kimya, fizik, matematik gibi tüm bilimlerle, metafizikle uğraşanlarla, teknisyenlerle bağdaştırmaktadır. Bu bağlamda Uranüs’ü, alternatif bilim alanına giren konularda çalışan bilim adamlarıyla da ilişkilendirebiliriz. Uranüs’ün yönettiği metaller: Platin, alüminyum, uranyum, radyumdur. Radyoaktif elementler ve nükleer enerji ile de ilişkilendirilir. CERN yardımıyla, radyoaktif maddeler içeren nükleer atıkların içindeki protonlar ateşlenecek. Bu şartlarda Uranüs’ün işin içerisinde olduğuna şaşırmamalı!”

Dört ana yön olarak adlandırabileceğimiz 0Koç- 0Terazi ve 0Yengeç-0Oğlakeksenleri,  gerçekliğimizin dayandığı Dünya’nın horoskopunun ana hatlarını belirler ve dünyasal deneyimlerimizle bağlantılıdır. Bu dört ana yönü oluşturan eksenlerin başlangıç noktası 0Koç, yani Koç Noktası olarak adlandırılır. Mevsimsel 0Koç, biri ikincil hareketin gerçekleştiği ekliptik düzlemi, diğeri ise birincil hareketin gerçekleştiği ekvator düzlemi olan, iki temel düzlemin kesişim noktasını gösterir. Bu yüzden de çok önemli bir referans noktasıdır ve Koç Noktası olarak adlandırılır. Koç Noktası bizim dış sosyal ilişkilerimizi, kolektif üzerinde nasıl bir etki bıraktığımızı gösterir. Bu etki, noktaya açı yapan gezegenin doğasına göre şekillenir ve görünür sonuçlar doğurur. Bu gezegenin doğasındaki etkiler, hayatımızda sübjektiflikten, gerçekliğe dönüşmeye başlar. Astrologlar kitlesel konulara bakmak istediklerinde Koç Noktası’na bakarlar. Bu noktanın transitleri ve açıları kendini kitlesel değişiklikler olarak gösterir. Bu yıl sıkça transit alacak olan Koç Noktası’nı bir nevi "Randevu Noktası" olarak görebiliriz.

29 Ekim 2009 tarihinden itibaren, Satürn 0 derece Terazi’ye, 0 derece Koç’un tam karşısına, randevu noktasına gelmiştir. Ama Uranüs henüz Balık burcunda geri hareket etmektedir. Randevu noktasına varması 28 Mayıs’tan itibaren gerçekleşecektir. Ama o tarihte bu kez Satürn Başak burcunda geri harekette olacaktır. Bu ikilinin 0 derece Koç-0 derece Terazi hattında karşılaşması, 21 Temmuz 2010’da olacaktır. Bu karşılaşmada, Uranüs’ün yanında, Balık burcunu hızla ve aceleyle geçerek altı aydan kısa bir sürede, 6 Haziran 2010’da randevu noktasına, yani 0 derece Koç'a varacak olan Jüpiter de olacaktır. İnsan “bu ne acele?” diye sormaktan kendini alamıyor. Sanki Jüpiter’in yetişmesi gereken bir randevu var gibi. Terazi burcunda güçlü durumda olan Satürn’ün karşısında, ona nazaran Koç’ta daha az gücü olan ve tek başına kalan Uranüs’e destek vermek istercesine, randevu yerine Satürn’den önce varmasında bir keramet olmalı!

Randevu noktasına Mars’ın da varmasıyla birlikte, 30 Temmuz 2010’da enerji had safhaya ulaşmış olacaktır. 31 Temmuz 2010’da Ay’ın da randevu noktasına gelmesiyle birlikte, Plüton’u da içine alan T-kare açı kalıbı tetiklenecektir. Bu sert açı kalıbı bünyesinde büyük bir enerji barındırır. Yaşamındaki birçok güçlüğü ifade etmekle birlikte, bunların çözümlerine ulaşma konusunda da gerekli azmi verir ve doğru yönlendirildiğinde belirgin başarılara yol açabilir.

Satürn ve Uranüs’ün 2010 Nisan ayında Başak-Balık ekseninde birbirleriyle karşı karşıya gelecekleri dönemde de bazı önemli sonuçlar elde edilmeye başlanabilir. Ama asıl sonuç ortaya çıkarıcı ve hepimizi şoke edecek bilgilere ulaşma tarihi, 2010 yılı yaz aylarıdır!

Öner Döşer,

7 Kasım 2010 Cumartesi, Caddebostan